2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İnsanlar Eşlerini Nasıl Seçerler?
MAKALE #10351 © Yazan Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ | Yayın Ocak 2013 | 5,681 Okuyucu
İNSANLAR EŞLERİNİ NASIL SEÇERLER?

İnsanların eşlerini, ilişki ortaklarını seçimleri tesadüflere dayanmamaktadır. Bazen karşılaşmalar sinemada,kafe ortamında,arkadaş toplantılarında, seminerlerde, iş ortamında, arkadaşların tanıştırmasıyla ve sanal ortamda olabilmektedir. İnsanların birbirleriyle tanışma,karşılaşma mekanları ekonomik durumları, sosyo-kültürel özellikleri gibi değişkenler etkili olur. İnsanların ekonomik,sosyo-kültürel özellikleri ne kadar birbirinden farklılık gösterirse göstersin bu karşılaşma anlarındaki seçimler ve akabindeki birliktelikler tesadüf değildir.

Çift olmaya giden yolda bireyler, bir çift olmadan önce ve oluşturduktan sonra da karşısındakini sürekli bir süzgeçten geçirirler. İnsanların kişilik yapıları ve bununla bağlantılı öz-yaşam öyküleri, çatışmaları, ihtiyaçları, beklentileri, istekleri bu seçimleri şekillendirmektedir. İnsanlar bazen kendisine çok benzeyen bir insanın özellikleri onu cezbedebilir. Bazen de kendisinin tam zıddı özeliklere sahip birisi dikkatini çeker ve kararını etkiler. Bazı durumlarda kişiler ilişki ortaklarını ebeveynleri ya da geçmişte hayatında önemli yer etmiş. Kendisi üzerinde etki bırakmış kişilerle karşılaştırarak onların olabildiğince zıddı ya da olabildiğince benzerini ararlar. Tabi ki bu arama süreci kişinin farkında olmadan gerçekleştiği bir süreçtir. İnsanlar bazen de kendisinde eksik gördüğü özelliklerin peşine düşüp kendisinin de olmayan ve bu özelliklere sahip olduğunu düşündüğü kişilere kendilerini eş olarak seçerler ve ideal eşi ve ideal ilişkiyi bulduklarını düşünürler. Bazen de daha pasif, boyun eğmeye ,itaat etmeye hazır kişilerin seçerek kendilerindeki saldırganlığı, yıkıcı dürtülerini boşaltacakları insanı bulurlar. Bir kısım insan ise kendisini frenleyecek birini ararken, bazıları kendilerini bir gaz pedalı arar. Ama genel itibarıyla baktığımızda insanlar kendilerini dengeleyici, sakinleştirici yumuşak bir eş arar ve yaşamını bunun üzerine kurmak ister.

İnsanlar bu aradıkları özellikleri, ihtiyaçlarını giderebilecekleri ve beklentilerini karşılayabilecekleri kişileri karşılaşma anından itibaren test etmeye başlarlar, anlamaya çalışırlar. Karşılaşma anında bütün hareketleri sözlü ,sözsüz mesajlar değerlendirmeye alınır ve anlık çok hızlı bir akım içinde bu süreç işlemeye başlar.

Bizler ilişkilerimiz esnasında iyi/kötü anılarımız, hatıralarımız, belleğimizde kayıtlı bilgilerle hareket eder ve bunlara göre yolumuzu çizeriz. Eş seçimi ve birisiyle çift olmaya karar vermek boş bir zihinle ve geçmiş yaşantılarımızdan bağımsız ve geçmişte öğrendiğimiz, gözlediğimiz, maruz kaldığımız ilişki kalıplarından ve iletişim biçimlerinden uzak bir durum değildir.

Çünkü birisiyle eş olmak çok değişkenli, karma bir gerçekliktir. Çift olmak cinsel-bedensel ve bireylerin ruhsal yanlarıyla birlikte bu ruhsallıkla karşılıklı etkileşimin, sosyal, kültürel etmenlerle bütünleşmesidir. Çift olmak, eş olmak çok boyutlu bir yapıdır.
Bir insanın birisiyle çift olmayı istemesi, eş seçimi en önemli ve en çok ön plana çıkarılması gereken kişinin ruhsallığının olduğunun kanısındayım. Çünkü çift olmadan önce ben ve sen ikilisinin çifte dönüşmesi sürecine kadar bireylerin başkalarıyla ilişki kurma ve sürdürme biçimi, bireylerin kendi içsel ilişkisi yani kendisiyle ilişkisi belirleyicidir. Bireyin çift olmadan önceki saldırgan tutumu, barışçıl özellikleri, paylaşımcı ya da savunmacı özellikleri yapılandırıcı ya da yıkıcı özellikleri yani benlik yapılanmasının çift olma sürecini ve bu sürecin devamlı olup olmayacağını belirler. Çift olmak, ilişki ortağınızla sağlıklı bir yapının devamı ve kalıcılığı bireylerin kendi içsel sıkıntılarını çatışmalarını konuşularak ve anlaşılarak yatıştırılmasına bağlıdır. Bazen bu çatışmalar, endişeler çift olma sürecinde kişi tarafından bastırılmaya, inkar edilmeye ve yatıştırılmaya çalışılır. Bunu yapmak ilişkiye yatırım olarak görülür. Çünkü unutulmamalıdır ki sağlıklı bir ilişkiye giden süreç içinde bireyler birbirlerine yaklaştıkça ve birbirlerinin gözlerinde netleştikçe beklentiler ve istekler birbirine yaklaşmaya başlarlar. Çiftler birbirine benzemeye ve bazen aynı zevklerden oluşmuş, aynı düşüncelerin paylaşıldığı bir atmosfer içinde kendilerini bulabilirler. Fakat bu ortak zevklerin oluşması aynı düşünceleri paylaşmayı birbirine yapışmakla, bağımlı olmakla karıştırmamak gerekir. Buradaki ortak zevklerin ve ortak düşünce bicinin oluşmaya başlaması bireylerin, ilişki adına verdikleri özverinin ürünü ve gerçekten aslında görülmeyip ama var olan ortaklıkların keşfinden söz edilmektedir.

BİR ELMANIN İKİ YARISI;

İnsanların çoğunda kendilerini yetersiz, değersiz ve eksik, defolu gördüklerine dair ifadelere sıklıkla rastlarız. Bunlar her ne kadar kabullenilmesi zor ve ifade edilmesi güç olsa da bireyler hayatlarındaki bir şeylerin yolunda gitmemesi ya da kendilerini başarısız hissettikleri anlarda bu duyguları hisseder ve bu duygularını haytalarındaki bazı özel inşalarla bunu paylaşırlar. Aslında bu eksiklik ve yetersizlik duyguları geçmişten getirdiğimiz, günümüze kadar uzanan benliğimizdeki hasarların ve kırılganlıkların bir ürünüdür. Kendini tam ve kusursuz hissetmek ya kişinin zayıflıklarını gördüğünde bunlara katlanamayıp bunları telafi etme çabasıyla söylenen ve inanılan ve inanılmak istenenlerdir ya da ileri derecede psikolojik, psikiyatrik durumlarda sarf edilen sözler ve hissedilen duygulardır. Genel anlamda bütün olabilmek bir başkasının özellikleriyle mümkün olabileceğini düşünür ve bir tam olabilmek,tamamlanmak arzusuyla çiftimizi seçeriz.Bu çok yüksek bir beklenti olup, ilişki ortağımıza çok ciddi ve ağır görevler vermemize ,yoğun anlamlar atfetmemize neden olur ve bu çiftimizi oluşturacak olan bireyi ardına bakmadan kaçmasına sebep olabilir. Sağlıklı bir ilişki bireylerin bazı eksikliklerini fark etmesine, ve onları tamir etmesine neden olmakla birlikte, bazı beklentilerinin de ilişkisine özveri adına vazgeçmesine sebep olur. Gerçekçi olan budur. İstek ve beklentilerini makul bir düzeye indirmesine ve ilişkinin yapısı içinde diğerinin ilişki ortağının ,çiftinin istek ve beklentilerine alan kalmasını sağlar. Ama ilişkiye tamamlanmak arzusuyla girmek , bu ilişkiye başlangıç nedeninin bireysel ihtiyaçların damgasını vuracağı anlamını gelir ki bu da aslında ilişkinin yapısı içinde bütün alan benim senin beklentilerine benimkilerden yer kalırsa var ya da hiç yok demektir. Seninle birlikte olma nedenim sen ve ilişki değil senin benim yaralarımı sarma ihtiyacım, bakılma isteğim sadece ben varım demektedir. Böyle bir ilişki içerisinde duygusallık, heyecanlar ve diğer bütün yatırımlar tek bir bireye dönüktür ve aslında diğeri görevini yerine getirdiği müddetçe vardır. Bu da tabi ki çift olma, ortaklık, birliktelik duygusunu yok eder. Çift olabilme süreci sabote edilir ve ilişki hüsranla sonuçlanır. Ve tamamlanma arzusunda olan birey ne kendisinin hayalindeki tamamlanama düşüncesi gerçekleşir ne de ilişki devam eder. İlişkide ki gerçek tamamlayıcılık, ilişkinin bütünleştirilmesi ilkesine dayanır. İlişkinin tamamlanmasının ne olduğunu bilmediğimiz gibi ilişkinin tamamlanması da mümkün olmayan bir durumdur. Tamamlanmak aslında sonlamaya işaret eder yani bir bitiştir. İlki yatırım yapıldığı müddetçe varlığını korur, gelişimini, sürdürür ve bu yatırırım yapıldığı müddetçe heyecan yaşanmaya devam eder.

BENZERİMİ YA DA BENİM GİBİ OLANI ARIYORUM ?


Adam Philips in ‘Sadakatsizlik , kendine sadık olmanın bir ürünüdür’ cümlesinden yola çıktığımızda ilişki; karşımızdakine tahammül edebilmeyi başarabilme, kendimizin dışındaki birine katlanabilmeyi, yaşam içerisinde bir ortaklığın gerekliliğine inanabilmekle başlar ve devam eder. Çoğu insan farkında olmadan ‘ruh ikiz’i, benzerini bulma, kendisini yansıtan birini aramak gibi uğraşlar içine girerler. İlişki kurmak ve devam ettirebilmek ve nihayetinde sağlıklı bir ilişkinin esası insanın kendi benzerini bulmasın geçmez. Bu durum aslında bir başkasına yatırım yapmanın güçlüğünü, kendisinin dışında bir başkası ile yani öteki olan ve kendisi olmayanla ortak bir hayatı sürdürebilme yetisinin olmayışından kaynaklanır. Bu kimseler kendilerinin dışındaki insanlara temastan olmaktan , onlara yaklaşmaktan korkarlar. Çünkü onlar için bir başkasına yaklaşmak oldukça tehlikeli bir durum olup kendi benliklerinin bir başkasının içinde kaybolacaklarının endişesi içindedirler. Bu durumu daha kolay anlamamızı sağlayacak olan mitolojide meşhur narkissos örneğinden kısa bir pasaj vereceğim.

‘’ Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.


Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.’’

Bu yüzden ilişkiler içerinde bireylerin, çift , ilişki ortaklarının, partnerlerin her ne dersek diyelim benzer özelliklerinin olması, ortak zevklerin olması, hoşlanılan alanların birbirine yakın olması çiftlerin birbirine yakınlaşmasını sağlaması başka bir şey, bir kişinin kendisinin aynısı bulabilme hayali içinde olması ve hayatını bu beklenti ve arayış içinde geçirmesi başka bir şeydir. Çiftlerin birbirine zıt olan özellikleri de ilişkiyi dinamik kılar ve renklendirir. Bazen farklılıklar tamamlayıcı niteliğe sahip olup ayrıca bireyleri birbirine yakınlaştırır ve zıt kutuplar birbirini çeker misali sıcak yakınlıklar sağlar. Önemli olan birbirine çok benzemek ya da tamamen zıt olmak değil bireylerin kendilerinde var olan ve kişiliklerini oluşturan kişisel özelliklerinin ilişki içerisinde nasıl işlendiği, ilişkinin kalitesi adına nasıl kullanıldığıdır.


ÇİFTLER NEDEN MUTSUZ OLURLAR?

* İLİŞKİNİN YETERSİZ YAŞANMASI
* BİREYLERDEN BİRİNİN BİREYSEL SORUNLARININ İLİŞKİYİ BOZMASI
*İLİŞKİYE ÜÇÜNCÜNÜN DAHİL OLMASI

*İLİŞKİNİN YETERSİZ YAŞANMASI

‘’Artık birbirimizi anlayamıyoruz’’
‘’Ne zaman konuşmaya başlasak kavgaya dönüşüyor’’
‘’konuşamıyoruz’
‘’hiçbir şey eskisi gibi değil’’

Bu sözler aralarında iletişimi zayıflamış, zorlanmaların yaşandığı ve hatta iletişimin tıkandığı düşünen ve böyle yaşanan acı çeken çiftlerin sözleridir. Birbirlerini eskiden olduğu gibi anlayamadıklarını söyleyen çiftler, konuşamadıklarını ve tartışmaların kavgaya dönüştüğünü hatta çoğu zaman kavgaya dönüştüğünü ve iletişimin kesildiğini söylerler. Bu durumlar sık sık yaşanır ve ardından ilişki ortaklarından birinin ( bu kişi genelde dargın kalmaya uzun süre dayanamayandır) girişimiyle tekrar barışılır ve aslında fırsata dönüşebilecek kriz anı konuşulmadan geçiştirilir, irdelenmeden atlatılır ve hatta neden özür dilendiği de bilinmeden kaldığı yerden devam eder ve yamanır, artık eskisi gibi ‘’düz olmayan’’ yola devam edilir .Böyle yaşanan ve çözümlenmeden atlatılan her durum ilişkinin sınırlarını daraltır yavaş yavaş küçültür ve yok eder. Bu durumlar ilişkinin temel unsurlarından bir olan cinsel birlikteliğe de ket vuru ve ortadan kaldırır. Çiftlerden birinin yada her ikisinin bu kriz anında söyledikleri sözler, yapılan hareketler ve tabi ki hakaretlerin devamında cinsel birlikteliğin kalitesi azalır, seyrekleşir ve arası çok uzamış ve tatmini olmayan cinsel birliktelikleri ortaya çıkartır.

BİREYSEL SORUNLAR ÇİFT İŞLEYİŞİNİ BOZAR.

Çift işleyişini bozan, sağlıklı ilişkinin yapılandırılmasını engelleyen unsurlardan biri de bireylerden birisinin psikolojik, psikiyatrik sağlıksızlığıdır. Tekrarlayan depresyon, kişilik bozuklukları, bireylerin alkol ve uyuşturucu kullanımı, kaygı bozuklukları gibi kişinin yaşam kalitesini düşüren problemler doğal olarak sağlıklı iletişimin ve neticesinde sağlıklı ilişkinin de kalitesini düşürür. Sağlıklı iletişim oluşturulmasını, kurulmasını, sağlıklı bir ilişkinin yapılanmasını engeller. Bu ruhsal problemler ilişkiyi bir örümcek ağı gibi kaplar, sarar ve ilişkiyi hakimiyeti altına alır. Mesela uyuşturucu kullanan birinin yaşamsal hedefi bellidir. Uyuşturucu kullanan birisinin bu maddelerin etkisi ile son derece yıkıcı, yaralayıcı olma ihtimali yüksektir. Çünkü alkol ve madde ‘kıskanç sevgili’ olup kendisine bağımlı olanları kimseyle paylaşmaz. Doğal böyle kimselerin tek ilişkileri uyuşturucu olup diğer ilişkileri söz konusu değildir. Bireysel sorunlar minimuma indirilmediği sürece sağlıklı ilki kurmak söz konusu değildir. Çünkü ilişki bireysel hikayelerin yeniden yazıldığı bir yapıdır. Bireysel hikayeler ne kadar yarlı ve travmatikse ve bunlar üzerinde durulmasını ve inkar edildiği müddetçe kişilerin yapılandırıcılığından ziyade yargılayıcı, yıkıcı ve tahrip edici tutumundan söz etmek kaçınılmazdır. İlişki de tabi ki bireylerin geçmiş yaraları dindirilebilir. Ama bir ilişki sadece geçmiş travmaların ve yaraların tedavi si üzerine kurulursa bu ilişki ‘ tedaviye dönük ‘ bir ilki olur ve siz kendinizi yıllarca partnerinizin yarlarını sarmaya devam ettiğinizi görürüsünüz bu da sizi sevgilinden ziyade bakıcı pozisyonuna sokar bu misyon üzerine kurulmuş ilişki de ya belli bir zaman sonra sonlanır ya da hastalıklı bir ilişkinin figüranı olursunuz. Özverili ile ödün ü ayırt edebilmemiz buna benzer durumlarda önemlidir.

İLİŞKİLERE ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARIN DAHİL OLMASI;

Çift olmak iki kişilik bir ortaklıktır. Bazen bireylerin kendi bağımlı özelliklerinden kaynaklanan durumlar ilişkiler içerisine üçüncü ,dördüncü kişilerin dahil olması ya kaçınılmaz olur ya da davet edilir. Çiftlerden birinin bağımlı kişilik kişilik özellikleri nedeniyle henüz kendi ailesinden ayrılamayışı ya da kültürel nedenlerle onları da ilişkilerinin içine dahil etmek zorunda kalışları, birlikte yaşama zorunluluğu sağlıklı ilişki sürecini baltalayan durumlardır. Çift olmanın aslında ne karmaşık süreçler içerdiğini, çok fazla çiftsel ve bireysel değişkeni içerdiğini ,çok boyutlu bir yapı oluşundan söz etmiştik. İlişki ortakları bu çok sayıdaki cephe ile baş edip, bunları anlamak, düzeltmek bazen onarmak, bazen inkar etmek ve neticede bunları anlama sürecinin yanında bunları evriltmekle uğraşırken birde işin içine aile büyüklerinin girmesi zaten ‘karmaşık ‘ durumu karmakarışık hale getirir. Bunlarla uğraşmak çiftin birbirilerine yakınlaşmalarını engelleyecek ve ilişkinin ilerleyen aşamalarında çiftin beklenti ve ihtiyaçlarını birbirine yaklaşmasını engeleyecektir.

Bir ilişkide çiftin her birinin payına düşen hata, kusur, yanlışlar –eğer ilişkinin devamı yönünde iyi niyet karşılıklı ise- pay edilebilir. Ama bu ortaklık üçüncü, dördüncü kişileri içeriyorsa ilişkilerin krşz anlarında saçılan duygular bir kaç kola ayrılacak ve çözümlenme süreci çıkmaza girecektir. Çiftler he ne kadar anlaşılamadıklarından söz ediyorlarsa da belli bir zaman sonra asıl sorunu yaratanın anlaşılamadıkları değil ‘istedikleri gibi anlaşılamadıklarının’ olduklarını göreceklerdir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İnsanlar Eşlerini Nasıl Seçerler?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Fatih SÖNMEZ Fotoğraf
Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Doktor Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi79 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'in Yazıları
► Küçük İnsanlar Psk.Dnş.Şafak UZUN
► İyi İnsanlar Kötü İlişkiler Psk.Mehmet DUMAN
► Sabun Köpüğü İnsanlar! Psk.Ümit KARABULUT
► İnsanlar Neden Evli Kalır? Psk.Dnş.Hasan Ali GÖNCÜ
► Çalışan İnsanlar Gelişmek İster. Psk.Nilüfer ŞİŞMAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İnsanlar Eşlerini Nasıl Seçerler?' başlığıyla benzeşen toplam 21 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Arzu Dürtü Talep Nesne Temmuz 2023
► Emdr Nedir Şubat 2023
► Algının Kaygısı Ocak 2021
► Evlilik Terapisi Ağustos 2019
► İlışki Danışmanlıgı Ağustos 2019
◊ Evlilikte Kilitlenme Nisan 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:08
Top