2007'den Bugüne 92,312 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,979 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Travma Sonrası Psikolojik Danışma
MAKALE #16091 © Yazan Psk.Fatih UĞUR | Yayın Ocak 2016 | 19,124 Okuyucu
TRAVMA
A. GİRİŞ

İnsanların başından geçen ileri derecede üzücü ve sarsıcı yaşantılara travma adı verilir. Deprem, sel gibi doğal felaketler, yangınlar, saldırılar, işkenceler, tecavüz ve taciz yaşamdaki travmatik olaylardır. Bir çok insan bu tür olaylarla karşılaştıkları zaman acı hissederler. Kayıp olgusunun yarattığı duygusal yıkım nedeniyle de ağır ruhsal belirtiler gösterebilir. Örneğin; deprem yaşantısını deneyimlemiş bir birey, olay hakkında konuşmak istemeyebilir. Olayla ilişkili bir ses, bir görüntü, bir kokudan rahatsız olabilir. O binaya hatta o şehre bile tekrar girmek istemeyebilir. Olay esnasında yaşadığı korkuyu genelleyebilir, o an hissettiği duygu durumunu tekrar yaşamın başka alanlarında hissedebilir (Eyüpoğlu, 2008).

Travmatik bir olay “ herhangi bir kişi için, aşırı derecede örseleyici veya başa çıkması zor olan, kişinin varlığını tehdit eden, hatta öleceğini düşündürebilen, normal yaşamın dışındaki herhangi bir olay” olarak tanımlanmaktadır. Böylesi durumlar kişinin normal yaşam akışını bozan, duygusal olarak yıpratıcı, örseleyici, tek başına baş edilmesi güç durumlardır. Travmatik olaylarla başa çıkmak yetişkinler için zor iken çocuklarda ve ergenlerde bu zorluk artmakta ve boyutları farklılaşabilmektedir (Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 2008).

Travmatik bir olayla karşılaşan birey, korku, endişe, suçluluk, pişmanlık, öfke, karamsarlık, panik, çaresizlik, utanç gibi duygular yaşayabilir. Bazı duygularda ani iniş ve çıkışlar olunabilir. Endişeli, sinirli ya da karamsar olunabilir (TSSB, 2008)

Bireyin düşünce ve duyguları da olayın etkisi altındadır. Olayla ilgili anıları tekrar tekrar anlatmaya ihtiyaç duyabilir. Yaşadıkları gözünün önünden gitmez ve her an olayı yaşayacakmış gibi hissedebilir. Korku duyabilir. Dikkatini yaptığı işe vermekte ve karar vermekte zorlanabilir, hafızasında problemler olabilir (TSSB, 2008).

Çeşitli doğal afetler, kazalar, savaşlar, işkence, tecavüz ve terörizmin yaygın olduğu günümüz dünyasında ağır travmanın etkilerini yaşamış bir çok insan vardır. Travamalar kendi içinde insan eliyle oluşturulanlar ve doğal yollarla oluşanlar biçiminde ikiye ayrılıyor. İnsan eliyle oluşturulan travmalar ise :

a) Bilerek ve amaçlı olarak yapılanlar
b) Kaza ile oluşanlar , biçiminde ikiye ayrılıyor.

İnsan eliyle oluşturulan felaketler, doğrudan insanların sorumlu olduğu yada insanlar tarafından oluşturulmuş çeşitli makine ve sistemlerin hatası sonucunda oluşan felaketlerdir. Kazayla oluşan travmalara örnek olarak trafik, tren ve uçak kazaları, yangın, tüp ve doğal gaz patlamaları ve nükleer patlamalar örnek olarak verilebilir.

Savaşlar, soykırımlar, kitle katliamları, işkence, tecavüz ve terörizm gibi felaketler ise insan eliyle bilerek ve amaçlı oluşturulan travma örnekleridir.

Deprem, sel, kasırga, tayfun gibi afetler ise doğal yollarla oluşan felaketlerdir.

İnsan eliyle bilerek ve amaçlı oluşturulan travmaların çözüme ulaşması ve travma öncesi yaşama geri dönüş, doğal felaketlere oranla daha güç olabilmektedir (Herbert ve Sungur, 1999).

B. TRAVMATİK KRİZ AŞAMALARI

Bunlar, birden ortaya çıkan, acı verici olan, psişik durumu, sosyal kimliği, güvenliği ve hoşnutluk durumunu tehdit eden durumlardır, örn: Bir yakının ölmesi, hastalık, ani bir sakatlık, ayrılık, doğal felaketler gibi. Travmatik krizlerde süreç 4 dönemden oluşur. Akut dönem birinci ve ikinci devrenin başlangıç dönemini içerir ve 4-6 hafta sürer.

1. Dönem; Şok: Gerçek mümkün olduğu kadar uzak tutulmaya çalışılır. Dışarıdan her şey düzgün ve yolunda gibi görünse de içte her şey karmakarışıktır. Amaçsız aktiviteler ortaya çıkabilir.

2. Dönem; Tepki: Gerçekle yüzleşme artık kaçınılmazdır. Savunma mekanizmaları devreye sokularak gerçek, mümkün olduğu kadar adaptiv bir şekilde integre edilmeye çalışılır. En sık kullanılan savunma mekanizmaları: Bastırma, inkâr, rasyonalizasyondur. Kişide, yıkıcı eğilimler ortaya çıkabilir. (Örneğin alkol, madde kötüye kullanımı, ...)

3. Dönem, işlem: Yavaş yavaş travmadan uzaklaşılır. İlgiler yeniden su yüzüne çıkar, gelecek konusunda plânlar kurulur.

4. Dönem; Yeniden uyum: Kişinin benlik saygısı yeniden yükselmiştir. Yeni ilişkiler kurulur ve devam ettirilir.

C. TRAVMA SONRASI TEPKİLER

Travmatik olay yaşayan ya da bu olaylara şahit olan insanlar, genellikle hayati tehlike atlatmış veya istemediği olumsuz bir durumla karşı karşıya gelmiş ve sarsıcı izlenimlere maruz kalmışlardır (Dyregrov, 1999). Yaşanan travmatik olay kişiler için olağanüstü bir durum olduğundan travma sonrası verilen tepkiler, “anormal bir olaya” verilen “normal” tepkilerdir ve bu normal tepkilerin neler olduğunu bilmek, yaşanan duygu ve düşüncelerle baş edebilmeye yardımcı olmaktadır (Üçpınar, 2005).

İnsanlar birbirlerinden farklı olduklarından, kendileri, diğerleri ve yaşadıkları dünyayla ilgili algı ve deneyimleri de birbirinden farklı olmaktadır. Dolayısıyla; bireysel farklılıklar ve gelişimsel dönem farklılıkları travma sonrası verilen tepkilerinde farklı olmasına neden olmaktadır (Herbert ve Sungur, 1999).

Bu nedenle travma sonrası verilen tepkileri gelişim dönemlerine göre ele almak daha anlaşılır olacaktır.

1. Çocuklarda Görülen Travma Sonrası Tepkiler

Çocuklar açısından bakıldığında; normal zamanlarda trafik kazası geçirmek, herhangi bir kazaya tanık olmak, tacize uğramak, bir yakınının ölümünü görmek, yaralanmak veya yaşamı tehdit eden başka bir olaya maruz kalmak travmatik olaylar olarak nitelendirilebilir (Öztan, Aydın, Eroğlu ve Stuvland, 2001). Bu gibi travmatik olaylar çocukları da etkilemekte ve aynı zamanda bu travmatik olaylarla başa çıkmak yetişkinler için zor bir durum iken çocuk ve ergenlerde bu zorluk artmakta ve boyutları farklılaşabilmektedir. Özellikle yaşam tecrübesi açısından bakıldığında çocuklar için durum daha da zorlaşmakta ve kimi zaman çocuğun ruhsal dünyasında onarılması güç sorunlar ortaya çıkmaktadır (Travma Sonrası Stres Bozukluğu-TSSB, 2008).

Çocukların travma sonrası duyguları yetişkinlerinkine benzemekle birlikte, duygularını ifade ediş biçimleri tamamen farklı olabilmektedir. Travmanın yaşandığı yaşla bağlantılı olarak çocuklar duygularını sözelleştirmekte zorluk çekebilmekte ve zaman zaman tepkilerini tuhaf davranışlarla ifade edebilmektedirler (Herbert ve Sungur, 1999). Bazı yaşlarda çocuk olayı kendisinin bir hatası sonucu verilmiş bir ceza olarak algılarken bazen de(ergenlik dönemi yıllarında) bilimsel neden-sonuç ilişkisi kurabilmesine rağmen hayatın adaletsiz olduğu ve yaşamaya değmeyeceği şeklindeki olumsuz düşüncelere kapılabilmektedir (Schmookler, 1996).

Travma sonrası tepkileri çocuklarda yetişkinlerden biraz daha farklı şekillerde ortaya çıkabileceği gibi; farklı yaş ve farklı gelişim dönemlerindeki çocuklarda da farklı travma tepkileri görülebilmektedir (Öztan ve ark., 2001).

a. Bebeklik Dönemi (0–2 yaş)

Bu dönemde bebekler travmatik olaydan doğrudan etkilenmemektedir; ancak annenin yaşadığı travmatik olay sonrasında aşırı kaygı, korku ve güvensizlik duygusu içinde olması bebeğe vereceği bakımı ve onunla iletişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir (TSSB, 2008). Mesela bebeğin altı kirlendiğinde veya acıktığında annesinin bunlara duyarsız kalması, ihtiyaçlarını gidermeyi geciktirmesi veya mekanik bir şekilde yani bebekle duygusal bir iletişime geçmeden bebeğin ihtiyaçlarını karşılaması bebeğin gelişimine zarar verebilmektedir. Bunun sonucu olarak bebeklerde; konuşma problemleri, uyku sorunları, yoğun ağlama ve çevreyle ilişkilerde tutukluk gibi problemler oluşabilmekte ve ilerleyen zamanlarda da çocuğun içine kapanmasına neden olabilmektedir (Öztan ve ark., 2001).

b. Okul Öncesi Dönem (3-6 yaş)

Bu dönemdeki çocukların bakım ve korunmaları yetişkinlere bağlı olduğu için çocuklar travmatik olayla karşılaştıklarında çaresiz ve edilgendirler. Ayrıca hayatlarında bu tür deneyimleri de az olduğu veya hiç olmadığı için başa çıkmada da oldukça zorlanmakta ve çevresel desteğe ihtiyaç duymaktadırlar (Gökler ve Yılmaz, 2001). Bu dönem çocukları, sözel yeteneğide henüz yeterince gelişmediği için, kaygılı ve üzgün olduklarını daha çok davranışlarıyla belli ederler. Ayrıca, çocuklar bu dönemde kendilerini her şeyin merkezinde olarak algılamakta ve yaşadıkları travmatik olayın anne-babasının onaylamadığı bir düşüncesi ya da davranışı nedeniyle başlarına geldiğini düşünmektedirler (Dyregrov, 2000).

Bu dönem çocuklarında genel olarak gözlenen travma sonrası tepkilerine baktığımızda;

Duygusal Tepkiler

• Sinirlilik. (Öfke nöbetleri, söz dinlememe veya aşırı hareketlilik şeklinde görülebilmektedir.)
• Ani heyecanlanma ve tepki verme
• Karanlıktan, hayvanlardan, araçlardan veya yabancılardan korkma. (Mesela; trafik kazasından sonra çocuk arabalara ilişkin olumsuz bir tutum geliştirip araba yolculuğundan korkabilir.)
• Daha önce korkmadığı fakat travmatik olayı hatırlatan herhangi bir ses, gürültü duyduğunda veya olayın yaşandığı yeri anımsatan yerlerden korkma.
• Suçluluk. (Bu dönemlerde çocuklar, ben-merkezci ve doğa üstü güçlerle donanmış oldukları düşüncesinde oldukları için başlarına gelen olaylardan da kendilerini sorumlu tutma eğilimi göstermektedirler (Dyregrov,2000). Mesela; evi yanan bir çocuk düşündüğümüzde, ailesi bu çocukla olaydan sonra konuşmaz ve sadece yeni bir ev arama telaşına düşerse; çocuğun zihninde gerçeklere uygun bir açıklaması olmayabilir. Kendisinin yaramazlık yaptığı bir gün annesinin “evi başımıza yıktın” dediğini hatırlayıp evin yanması ile kendi davranışları arasında bağlantı kurup kendini suçlayabilir. Çocuğun kendi kafasındaki belirsizlikleri ortadan kaldırmak için kurduğu bu senaryolar da çocuğu rahatsız edeceğinden, travmatik yaşantıdan sonra çocukla konuşup bunu anlamlandırmasına yardım etmek süreci daha kolay atlatmasını sağlayacaktır.)

Zihinsel Tepkiler

• Kötü olayların kendi kötü düşüncelerinden kaynaklandığını düşünüp üzülebilmektedirler. Bu hayalci düşünce de; zihinsel bulanıklık, utanç, kaygı gibi duygusal tepkilere ve dünyayla ilgili yanlış yorumlar yapmaya neden olabilir.
• Çocuklar yanlış inançlar geliştirebilmektedir. ( Ben kötüyüm, ben suçluyum, ben beceriksizim gibi..)


Fiziksel Tepkiler

Fiziksel tepkilerin temelinde kendini tehlikede hissetme duygusu vardır.
• Yeme sorunları (iştahsızlık ya da aşırı yeme)
• Kusma, ishal, kabızlık.
• Uyku sorunları. (Uyuyamama, aşırı uyuma ya da uyuduğunda kabus görme şeklinde olabilmektedir. Çocuklarda görülen bu uyuma güçlüğü artan kaygıyla ve yatağa yatınca olup biteni düşünmek için daha çok zamanın olmasıyla ilişkilidir.)
• Tam olarak açıklayamadığı ağrılardan şikayet etme (Ehlers, 1999).


Davranışsal Tepkiler

• Gerileme. (bebeksi davranışlara gerileme görülmektedir; parmak emme, altına kaçırma gibi.)
• Kaçınma davranışı ve içe kapanma.
• Anne babadan ayrılamama ve onlarla birlikte uyumak isteme (Dinçmen, 2004).


Okul öncesi dönemde, çocuk yoğun olarak bu tür tepkisel değişiklikler gösterirken oyun oynama, resim yapma gibi etkinliklerle duygularını yaşamasına fırsat verilmelidir (Herman, 1992).

c. Okul Dönemi (7-12 yaş)

Bu yaş grubundaki çocuklarda da çeşitli tepkilerle birlikte önceki dönemlere gerileme davranışları da görülmektedir. Ayrıca travmatik olayda özellikle oyuncaklarının, kendisine hediye edilmiş eşyaların ve beslediği ev hayvanının kaybından çok etkilenmektedir.

Bu yaş grubunun travma sonrası tepkilerini farklı boyutlarda açıklarsak;

Duygusal Tepkiler

• Sinirlilik. (çevresindekilerle geçinmekte zorlanabilir veya isyankar davranışlar gösterebilir. Özellikle travmatik bir yaşantıdan sonra aile içinde geçimsizlik ve huzursuzluklar başladıysa bunu hisseden çocuk da asabi tepkiler gösterebilmektedir.) (Aytuna, 1964).
• Huzursuzluk hissi yoğundur. (Olayı hatırlatan şeylere karşı huzursuzluk hissedebilmekte ve sık sık ağlama nöbetlerine girebilmektedirler.)


Zihinsel Tepkiler

• Dikkat azalması. ( Olayla ilgili anıları hatırlaması nedeniyle dikkatini toplamada zorlanabilmekte ve bu durum okul performansını da olumsuz etkileyebilmektedir.)
• Konsantrasyon bozulması.
• Yaşadıklarını abartma veya çarpıtma görülebilir.
• Travmatik olayla ilgili takıntılı düşünceler. (Sürekli olaylar hakkında konuşma ve bununla ilgili oyunlar oynama.)

Fiziksel Tepkiler

• Halsizlik. (mesela kendini yorgun ve halsiz hissedip sınıfta uyuyabilir.)
• Uyku sorunları. (Kabus görme, anımsama ve uyuyamama. Mesela yaşadığı travmatik olay çocuğun rüyalarına girer ve gördüğü kabuslardan korkmaya başlayabilir ve bunun sonucunda uyumaya direnç göstererek uyku düzenini bozar.)
• Baş ağrısı, görme ve işitme ile ilgili şikayetlerde bulunabilir.
• Somatik yakınmalar/tam olarak açıklayamadığı ağrılardan yakınabilir.


Davranışsal Tepkiler

• Çocuk ya tam olarak içine kapanır ya da saldırganlaşır. Bu nedenle çevresindekilerle ve kardeşiyle ilişkisel sorunlar yaşayabilir.
• Okuldan uzaklaşmak isteyebilir.
• Okul performansında azalma görülebilir (Travmatik olaya ilişkin düşünceler ve anılar düşünme sürecini engeller. Bunun sonucunda da çocuğun öğrenmeleri yavaşlar).
• Konuşmada güçlük çekebilir. (kekeleyebilmektedirler.)
• Bebeksi davranışlar bu yaş grubunda da yaygın olarak görülmektedir. Bu durum akranları tarafından reddedilmeye yol açabilmekte ve yeni gelişmeye başlayan yeterlik ve özerklik duygularının ortaya çıkmasını engelleyebilmektedir.
• Adaptasyon zorluğu yaşayabilmektedirler. (değişikliklerle baş etmede zorlanırlar. Mesela deprem gibi ağır bir travmatik olaydan sonra binalara girmekten korkabilirler veya karanlıkta kalamazlar.)
• Yağmur, rüzgar, fırtına gibi doğa olaylarından korkabilirler.
(Yarbık, Türkbay, Ekmen, Demirkan ve Söhmen, 1999)



d. Çocukların Travmatik Olaya Verdikleri Tepkileri Etkileyen Etmenler

Çocukların travmatik olaylara verdikleri tepkiler birbirinden farklı olabilmektedir. Bazıları olayın hemen ardından bir takım davranış değişiklikleriyle birlikte tepkiler gösterirken bazıları da önce hiçbir şey olmamış gibi davranıp daha sonra gecikmiş tepkiler vermektedirler. Veya, kimileri bu süreci daha kolay atlatırken bazıları için bu daha zor olabilmektedir. Çocukların travmatik olaylardan etkilenme derecesini belirleyen bazı faktörler vardır (TSSB, 2008). Bunlar:

• Ailenin tepkisi/yaklaşımı: Çocuk, travmatik olaydan doğrudan etkilenmese bile ailesinin olay karşısındaki tepkileri ve korkularından dolaylı olarak etkilenmektedir. Ebeveynler güçlü olumsuz tepkiler sergiliyorsa, çocuğun çaresiz kalan ailesine güveni sarsılmaktadır. Çünkü, yaşadığı olay büyük ihtimalle çocuğun ilk kez karşılaştığı bir olaydır ve çocuk o olayla ilgili bir davranış kalıbı oluşturmamıştır. Bu nedenle çocuğun ilk yapacağı şey anne-babasını izlemek olacaktır (Kılıç, Uslu, Erden ve Kerimoğlu, 1999).

• Daha önceki yaşantılar: Travmatik olaydan önce; anne baba boşanması, şiddete maruz kalma veya aile içinde şiddete tanık olma gibi örseleyici yaşantıları olan çocuklar travmatik olaydan daha çok etkilenebilmektedir. Bunun yanı sıra, araştırmalara göre, travmatik olay öncesinde de psikolojik problemi olan veya okul başarısı zaten iyi olmayan çocuklar, bu tür yaşantıları olmayan çocuklara göre olaydan daha çok etkilenmektedir. Ancak; önceki yıllarda stresli durumlardan geçmiş ve bununla baş edebilmiş çocukların olayın yarattığı etkilerden kurtulması diğer çocuklara göre daha kolay olmaktadır (TSSB, 2008).

• Travmatik durumlara tanık olma: Çocuklar, travmatik olayı bizzat yaşıyorlarsa ya da olayın meydana geldiği yere ne kadar yakınlarsa olaydan etkilenme düzeyleri de o denli yüksek olmaktadır (Öztan ve ark., 2001).

• Sosyal Destek: Çocukların travmatik olay sırasında ve sonrasında yeterli derecede sosyal desteğe sahip olması ve bu desteği alabilecek durumda olması travmatik olaydan etkilenme düzeyini azaltmaktadır. Aksi durumda, yani, anne-babanın çocuğa olan ilgi ve desteğinin azalması, çocuğun arkadaş ve komşularıyla ilişkide olduğu sosyal çevrenin bozulması çocuğun düzelmesini geciktirmektedir (Öztan ve ark., 2001).

• Aile içi ilişkiler: aile içinde hastalık ya da ölüm gibi nedenlerle rollerin değiştiği, aile içi ilişkilerin bozulduğu, ailedeki yetişkinlerden birinin fazla alkol almaya başladığı ya da şiddetin olduğu durumlarda travmatik olay daha zarar verici olmakta ve iyileşme gecikmektedir.

• Yaş/Cinsiyet: Çocukların zihni yetişkinlerinkinden daha esnek ve işlenmeye daha uygun olduğu için, çocuklar hem olumlu, hem de olumsuz etkilere daha açık olmaktadır. Bu nedenle, travmatik olaylardan etkilenme olasılıkları daha yüksektir.
Cinsiyet açısından ise; travmatik olaylarda kız çocuklarının daha içe dönük, sakin oldukları görülürken; erkek çocuklarının daha hiperaktif davranışlar(olduğu yerde duramama, sürekli hareket etme) gösterdiği gözlenmiştir.

• Travmatik olayın süresi ve sıklığı: Çok kısa süren ve sadece bir kez olan bir olayla, uzun süren ve sık tekrarlanan bir olayın çocuk üzerindeki etkileri de farklı olmaktadır. Mesela; hafif bir depremi yaşayan, ancak çevrenin hiçbir şekilde etkilenmediği bir durumda çocuğun deprem korkusu geliştirme olasılığı düşükken; yoğun sarsıntılar yaşayan ve çevrede enkaz ve ölüler gören çocuğun deprem korkusu olma olasılığı daha yüksek olmaktadır.






2. Ergenlerde Görülen Travma Sonrası Tepkiler

Ergenlik çağı bedensel, ruhsal, cinsel olarak belirgin değişiklerin olduğu dönemdir. (Öztürk, 2004). Bu değişimlerin doğrultusunda ergenlik döneminde travmayı algılamaları ve travmaya tepkileri de değişiklik göstermektedir.

Ergenlik çağındaki bireyler kişilik gelişimlerinin önemli bir döneminde bulundukları için hayatı anlamaya ve hayattaki rollerini sorgulamaya çalışmaktadırlar. Bu sırada yaşanan travmatik bir olay ani ve beklenmedik bir şekilde geliştiği için ruhsal hazırlık ve uyum için yeterli bir zaman yoktur. Travmatik yaşantılar insanların yaşadıkları dünya ile ilgili inanç ve beklentileri ile uyumlu olmadıklarından, anlam verilmesi güç hatta, imkansız yaşantılardır. Bu yüzden ergenler yaşadıkları travmanın kendileri, başkaları ve yaşadıkları dünya ile ilgili tüm inançlarını sarstığını dile getirirler. bu inanç sarsılması çaresizlik duyguyla birlikte güvensiz de hissettirebilir ( Herbert ve Sungur, 1999).

Travmadan sonra ergenler hazır olmadan yetişkin rolü üstlenmeye zorlanabilirler. Anne ya da babanın beklenmedik kaybı yada şiddete tanık olma ergenlerde olgunlaşmamış (prematüre) kimlik oluşumuna yada kimlik karmaşasına neden olabilmektedir. Travmatik olayın uzun dönemli sonuçlarına anlayabilecek beceriye sahip olan ergenler, okul çağı çocuklarına göre pek çok açıdan travmaya maruz kalmaya daha yatkındırlar (Gökler ve Yılmaz, 2001).

Bu yaş grubunda akran ilişkileri önemli bir yere sahiptir. Ergenler arkadaşları tarafından korkuları dâhil tüm duygularıyla kabul edilmek, yakın ilgi görmek isterler. Kaygı ve gerginliklerini, saldırganlıklarıyla, isyankârlıklarıyla, içe kapanma ya da dikkat çekmeye çalışarak ortaya koyarlar. Bu yaştaki gençler çok kişinin öldüğü ama kendi hayatının kurtulmuş olmasından dolayı suçluluk hissedebilirler. Akranları tarafından kabul görmeyen ergenler içlerine kapanabilir, bu ergenlerde depresyon görülebilir. Travmatik olayda yaraların sarılmasıyla ilgili toplumsal çabalarda kendilerine yetişkinler kadar sorumluluk tanınmadığı için kendilerini engellenmiş hissedebilirler. (Schmmokler, 1996)


Günlük aktivitelerinde azalmaya da artma görülebilir, örneğin; sürekli uykusuzluk hali ya da hep uyuma, çok yemek yeme ya da iştahsızlık. Aile üyelerine ve akranlarına karşı saldırgan davranabilirler ya da onlardan uzaklaşmak isteyebilirler. Dikkati toplamada ve planlı davranmada güçlük çektikleri için okul başarısında düşme görülebilir (Hisli, 1999).

İnkar (yadsıma) mekanizmasını kullanmak için fazla büyük olsalar da, başa çıkma yöntemi olarak oyun ve yeniden canlandırmayı kullanmazlar. Ergenler, bunun yerine, travmatik anıların yarattığı kaygılardan uzaklaşmanın bir yolu olarak kendine zarar verme davranışları gösterirler. Yaşadıkları acıdan uzaklaşmayı unutmayı düşünerek alkol, sigara ve uyuşturucu kullanmak isteyebilirler. Travmatik yaşantı sonucu ölen yakınınla birlikte olma ya da kendini yaşadığı için suçlu görmesinden dolayı intihar girişiminde bulunabilirler (Aysev, 1992).

Okul çağı çocuklarından farklı olarak, ergenler kendi davranışlarının travmatik olayın sonucunu ne şekilde etkilediğini ayırt edebilirler. Ancak, yine de travmatik olayın ardından yoğun suçluluk duyguları yaşayabilirler. Ergenler travmanın yaşamlarını nasıl etkileye-bileceğini tam olarak kavrayabilirler ve incinebilir olduklarını bilirler. Travmatik bir olayın ardından, yeni bir travma ya da kötü bir şey olacağı beklentisi içine girebilirler. Bu yaşlarda, gelecek planları yapmama ya da geleceğe karamsar bakma eğilimi gösterebilirler. Yaşam, kendileri ve başkaları ile ilgili temel sayıltıları tamamen sarsılabilir.(Gökler ve Yılmaz, 2001)

Ergenlerde yaşanan büyük travmalar sonucunda sosyal katılımda azalma, yaşama ve var olan çevreye duyulan ilgide azalma, yabancılaşma duyguları ile birlik¬te kaygı, depresyon, ve yalnızlık gibi duygular da gelişebilir.(Hobfoll 1998)

Argaval, ve arkadaşlarının (1983) travmatik durumların ergenlerin gelecek beklentisinin sayısını arttırdığı ve yönünü değiştirdiğine ilişkin bulguları araştırmacılar tarafından oldukça ilginç bulunmuştur. Bu araştırmanın bulgularına göre, gelecek beklen¬tisi sadece kısa sureli travma yaşantısında ve kalıcı fiziksel yaşantı olmadığı durumlarda gelişebilmektedir ev, sürekli bir iş ve toplumsal çevre gibi kalıcı algılanan özelliklerden yoksun¬luk, bireyin yaşamını yeniden sorgulamasına ve gelecekle ilgili değişik içerikti ve çok sayıda plan oluşturmasına neden olmaktadır.


Bireydeki duygusal değişikliklerin bireyin gele¬cek beklentisi oluşturmada anahtar rol oynadığı düşünüldüğünde geleceğe dair planlar yapan ergenlerin travma sonucu bu planlarının da önemli ölçüde değiştiği görülmüştür. Depremi yaşayan ergenler, birçok ülkede ve Türkiye’de yaşayan, ancak depremi yaşamayan ergenlere oranla, başarıya ve ilişkilere ilişkin değil, yaşamını ya da bireysel özelliklerini değiştirmeye dışkın çok sayıda plan oluşturdukları görülmüştür.(Artar, 2002)
3. Yetişkinlerde Görülen Travma Sonrası Tepkiler

Travma gibi ağır bir yaşantıdan sonra bireylerin tepki vermeleri oldukça normaldir. Travmatik olaylara her insan çeşitli türden tepkiler verebilir. Örneğin; çocuğunu trafik kazasında kaybeden anne sürekli yas halindeyken, baba acısını belli etmemeye çalışabilir. Bu tepkiler tamamen normaldir. Ama bu tepkilerin altı ay devam etmesi normalliğini kaybettirilir (TSSB, 2008).

Travma altında kalan insanların hepsi aynı bozulma, yıkılma belirtileri göstermezler. Örneğin; büyük depremler sonrası insanların hepsi çok ağır travma yaşantılarına maruz kalmaktadırlar; hepsi ruhsal ve fiziksel olarak etkilenmektedirler. Ama hepsi ruhsal bozukluk derecesinde hastalanmamaktadır (Öztürk, 2004).

Birçok insan travma gibi zor yaşantıların başlarına gelmeyeceğini düşündüklerinden kendilerini güvende hissederler. Bunun nedeni, çoğu insanın ağır travmatik yaşam deneyimlerinden geçmemiş olması ve adil bir dünyada felaketlerin tesadüfen oluşmayacağına dair inançlarıdır. Ağır bir travma yaşadıklarında bu inançlar sarsılır, yanlışlıklar ortaya çıkar. Kişi yaşamı üzerindeki kontrolü kaybeder. Bu yüzden travma yaşamımızda önemli psikolojik değişimler oluşturur (Herbert ve Sungur,1999).

Olayın yeniden istem dışı olarak hatırlanması sırasında travma döneminde yaşanan duygu ve düşünceler yeniden ortaya çıkar. Bu duygular; korku, panik, dehşet, öfke, üzüntü, umutsuzluk gibi duygulardır. Travma yaşayan bireyin var olan güven duygusunu ve adil dünya inancını sarstığı için ne kadar hassaslaştığını birey düşünür. Aynı zamanda birey travma anında farklı davrandığını düşünerek kendini daha da suçlayabilir (Herbert ve Sungur,1999).

Kişi düşünceler ya da düşlemler aracılığıyla travmatik olayı tekrar tekrar anımsayabilir. Tekrarlayan ve rahatsız eden rüyalar, kabuslar görülebilir. Ve kabus görmemek için uykusuzluk hali yaşayabilir. Kişi uyusa bile benzer içerikli rüyalar ile tekrar uyanırlar (Alper,2000).

Daha az görülmekle birlikte acı veren anıların gözler önünde tekrar canlanması da yaşanabilmektedir. Bu geri dönüşler travma anındaki rahatsız edici duygularla yeniden yaşanmasını o kadar güçlü sağlar ki birey o anı bedensel tepkileriyle tekrar yaşar (Başoğlu,1992).

Donuklaşma travmayı yaşayan bireyin travmanın bir yönüne ya da tamamına duygularını kapatmasıdır. Olayı hiç yaşanmamış gibi algılamak ya da yok saymak anlamına gelmektedir. Travmadan sonra günlerce ya da aylarca sürebilir. Duygusal donuklaşma travmadan sonraki ilk evrelerde olumsuz duyguları hissetmekten bireyi korusa da ilerleyen dönemlerde olumsuz sonuçlar oluşturmaktadır. Çünkü travmadan sonra duyguları dile getirmek, paylaşmak ilk başta sıkıntı verse de zamanla normal yaşama dönmeyi kolaylaştıracaktır (Herbert ve Sungur, 1999).

Donuklaşmaya karşın olarak bazı bireylerde büyük huzursuzluk belirtileri, çılgınlar hareketler, bağırıp çağırmalar, saldırganlık da gözlemlenebilir (Öztürk, 2004).

Travmayı yaşayan birey sürekli uyarılış halinde olduğundan sık sık irkilme tepkileri görülebilir ve bu nedenle ağır uyku bozuklukları görülebilir. Ayrıca artmış uyarılmaya bağlı olarak huzursuzluk çıkartacak bir neden yokken gereksiz tartışmalara girerek, çabuk sinirlenerek birey öfke patlamaları ve huzursuzluk yaşayabilir. Dikkat dağınıklığı, uyaranları algılamada zorluk, zaman, yer ve kişilere karşı tam ya da kısmi bellek yitimi de travma yaşayan bireylerde görülmektedir (Öztürk, 2004).

Ayrıca travma sonucunda bir yakını kaybeden birey bu ölümü kabullenemeyebilir, ani bir şok yaşayabilir, kendinin yaşamasından dolayı kendini suçlayabilir, ölmesi gerektiğini düşünebilir. Bu suçluluk duygusu insanlardan uzaklaşmasına, yaşamın mutluluk ve zevk veren yönlerinden uzak durmasına neden olabilir (TSSB, 2008).

Travma sonrası tüm bu tepkileri destekleyici şekilde olan bir çalışma yapılmıştır. Marmara bölgesinde yaşanan büyük deprem felaketinden 2-6 ay sonraki dört aylık dönemde yapılan bu çalışmada, ciddi biçimde örselendikleri belirlenen 10-16 yaş grubunda öğrenciler seçerek, yarı-yapılandırılmış psikiyatrik görüşme yöntemiyle incelenmiştir. Olguların tümünde her alanda işlev bozukluğu ve uyarılma belirtilerinin aşırı düzeyde olduğu görülmüştür. Travmayı tekrar tekrar yaşama, travmayla ilgili sahne, görüntü, ses, koku ve tekrarlayan düşüncelerin 3 ile 5 ay arasında devam ettiği altı olgunun yanı sıra; travmayı çağrıştıran durumlarda fizyolojik tepkilerin gösterildiği örnekler sunulmuştur. Travmayı hatırlatıcılardan psikolojik kaçınma davranışı da belirgin bir şekilde görülmüştür (Ekşi, 2000).


D. TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Travma (Örselenme) herhangi bir kişi için,aşırı derecede örseleyici veya başa çıkması zor olan, kişinin varlığını tehdit eden, hatta kişinin öleceğini düşündürebilen, normal yaşamın dışındaki herhangi bir olaydır (TSSB, 2008).

Zorlanma (stres) organizmanın denge-durumunu (homeostasis) bozan herhangi bir etkendir. Örneğin deprem gibi ağır örseleyici bir olay büyük bir stres etkeni sayılacağı gibi depremden sonra yardımların gecikmesi, insanların eşit yardımlar alamaması, yakınlarını yitirmesi, sakat kalma, toplumsal desteklerin yeterli barınağın, beslenmenin olmaması, artçı depremler ve daha birçok olayların hepsi zorlanma (stres) etkeni sayılabilir (TSSB, 2008)

Travma sonrası stres bozukluğu, kişinin, bir ölüm yada ölüm tehdidine, ağır bir yaralanmaya, kendisinin yada başkalarının fiziksel bütünlüğüne karşı bir tehdit olayına maruz kaldığı ve bunlardan dolayı korku, çaresizlik, dehşete düşme gibi yoğun sıkıntı veren duygular yaşadığı bir kaygı bozukluğudur (Köşkdere, 2006)

Travmatik durumların hem olayın olduğu zamana özgü akut (geçici) etkileri hem de süreğen etkileri bulunmaktadır. Ağır travma ve strese bağlı ruhsal bozukluklar iki ana başlık altında incelenmektedir:

A. Akut stres(zorlanma) bozukluğu
B. Travma (örselenme) sonrası stres bozukluğu

Akut stres bozukluğu yukarıda tanımlanan türden ağır bir fiziksel ya da ruhsal travmaya karşı gelişen geçici bir bozukluktur. Bu bozukluk çok sevdiği evladını, eşini, annesini babasını beklenmedik bir kazada yitiren kişilerin geçirdiği ve medyada, halk arasında “çılgınlık geçirdi” diye bilinen klinik durumdur. Bir iki günden 3-4 haftaya dek sürebilir, fakat bir çoğunluk 3-4 gün içinde düzelir.

ASB travmadan sonraki ilk ay içinde kullanılabilecek bir tanıdır ve çoğunlukla TSSB’ ye geçiş yapar ancak bazı belirtileri farklı olabilir.

ASB ile TSSB arasındaki ayrımı şu ölçüt belirler: Bu ölçüt ASB için ‘en az 2 gün, en fazla 4 hafta sürer ve travmatik olaydan sonraki 4 hafta içinde ortaya çıkar’ şeklindedir.

Her iki sistemin tanı ölçütlerinde birincil olarak önemsenen ‘herkes için olağanüstü ve hayatı tehdit edecek nitelikte olan bir travmatik olayı yaşamak yada başkası tarafından yaşanmasını izlemek durumunda kalmış olmaktır. DSM-IV-TR bu olaya aşırı korku, çaresizlik yada dehşete düşme şeklinde tepki vermeyi de vurgular. Tanı koymada her iki sistemin dayandığı belirtiler hemen hemen aynı olmasına rağmen önemsedikleri ölçütler kısmen farklıdır. Örneğin ICD-10 tanı için travmanın varlığını ve flashback’ler ve rüyalarla yineleyici biçimde yaşanmasını yeterli bulup, diğer belirtileri önemsemekle birlikte tanı için mutlaka gerekli olarak kabul etmez (TSSB, 2008)

DSM ölçütlerindeki en önemli vurgu yine işlevsellik kayıplarının dikkate alınması gerektiğidir. Anksiyete ve panik atakları, otonom aşırı uyanıklık belirtileri, genel tepki düzeyinde azalma (duygusuzluk, duygusal küntleşme, diğer insanlardan uzaklaşma, çevreye tepkisizlik, haz alamama vb.) her iki sistem tarafından üzerinde durulan belirtilerdir.

Eğer tanıyı kolaylaştırmak için iki sistemin önemsediği ölçütleri dikkate alarak bir özet yapmak gerekirse şöyle bir üçleme uygun olabilir.
• Travmatik olay.
•Travmatik olay veya hatırlatan durumlarla karşılaşınca ortaya çıkan anksiyete/panik atağı.
• Travmatik olay veya hatırlatan durumlardan kaçınma davranışı.

1. Bulgular

Burada önemli travma sonrası verilen tepkilerin normalliğidir. Travmatik olaylara her insan değişik türden tepkiler gösterir. Bu tepkiler tamamen normaldir. Travmatik olay yaşayan neredeyse herkes “stres tepkileri” gösterir ama bu herkesin “hasta olduğu” ya da uzun süreli rahatsızlık yaşayacağı anlamına gelmez. Kişilerin vermiş oldukları “stres tepkileri”nin uzun ya da kısa süreli olması, kendilerine verilebilen destekle doğru orantılıdır.


a. Aşırı Uyarılmışlık Belirtileri

Aşırı uyanıklık (tetikte olma) ve abartılı ürkme tepkileri olarak gözlenir. Travmatik olaylar insan bedeni ve zihni açısından korkunç bir şoktur ve aşırı bir fizyolojikUyarılmaya yol açabilir. Bu aşırı uyarılma hızlı kalp atışı, avuç içlerinin terlemesi, konsantrasyon sorunları ve uyku güçlükleri gibi belirtiler ortaya çıkarır. Travma sonrasında olay anını hatırlatan her hangi bir uyarıcı ile karşılaşıldığında kişiler yeniden travmatik olay oluyormuş gibi hissedebilir yada belli bir yer onlara yaşadıkları travmayı hatırlatabilir ve beden otomatik olarak tekrar aşırı bir fizyolojik uyarılma durumuna geçer (TSSB, 2008).

Travmanın sonucunda bireyin yaşadığı olumsuz duygularla birlikte ortaya çıkan bedensel tepkilerdir. Genellikle travmayı hatırlatan yada travmanın bir yönünü çağrıştıran durumlardan oluşur. Çok az rastlanmakla birlikte yaşanılan travmayla ilgisiz görülen durumlarda da ortaya çıkabilmektedir. Bu tepkiler vücutta üretilen adrenalin adlı maddenin dolaşım sistemi içine salgılanması sonucu oluşur. Travma sırasında da muhtemelen benzeri bir adrenalin salgısı gerçekleşmiştir (Herbert ve Sungur,1999).

Etkilenen kişiler kendilerini bıçak sırtındaymış yada diken üstündeymişçesine hissederler;

“Sanki her an kötü bir şey olacak gibi tetikteyim. En ufak bir sallantıda lambaya bakıyorum, deprem mi oluyor diye? Bazen lambanın sallanmadığını görmekte yetmiyor kalkıp bir kontrol ediyorum, camdan bakıyorum iyice emin olmak için. Yüksek bir binaya girdiğimde kapıya yakın bir yere oturuyorum ki bir şey olursa hemen çıkabileyim. Çocukları evde yalnız bırakıp gidemiyorum, deprem olursa kendi kendilerine kaçamazlar diye. Yani sürekli kaçma planı yapar durumdayım.”

“Ne zaman arabaya binsem diken üstündeyim. Her an bir kaza olacak gibi geliyor. Bu yüzden hiçbir zaman arabada öne oturamıyorum. Yol boyunca da sürekli tetikteyim, hangi araba ne kadar yaklaştı, hangi şerit boş vs…”

Abartılı ürkme tepkilerini zaman zaman görüşmelerde de gözlemek mümkündür;

“Ani bir ses olursa hemen yerimden fırlıyorum, kalp atışlarım hızlanıyor. Yarım saat o huzursuzluk geçmiyor. Gece yarısından sonra bizim oradan çöp kamyonları geçer, ve inanılmaz bir ses çıkar o kamyonun her geçişinde korkunç bir ses çıkar bilirsiniz, her geçişinde yerimden fırlıyorum, sesin kamyondan geldiğini bilmeme rağmen.”

“Ani sesler beni müthiş rahatsız ediyor. Örneğin kapı ya da telefon çaldığında çok rahatsız oluyorum. Ve o rahatsızlık kimi zaman gün boyu devam ediyor. Bu yüzden telefonun fişini çekip oturuyorum çoğu zaman, evdekiler eve anahtarla giriyorlar…”

b. Duygusal Durağanlıkta Bozulma

İrritabilite (asabiyet, tepki vermeye hazır olma), öfke patlamaları, depresyon, anksiyete ve bilişsel bozukluklar şeklinde ortaya çıkar. İrritabilite ve öfke patlamaları kişilerarası ilişkileri de bozabilen bir durumdur.

“Her şeye sinirleniyorum. En ufak şeylere bile. Eşime, çocuklarıma bağırıp çağırıyorum. Yarım saat sonra sinirim geçince ne yaptığımı fark ediyorum ama iş işten geçmiş oluyor. Ama sinirlendiğim zaman bir türlü davranışlarımı kontrol edemiyorum.”

“Sürekli huzursuz gibiyim, her şeye sinirleniyorum, hiçbir şeye tahammül edemez oldum. Eskiden çok doğal karşıladığım şeyler şimdi beni çok rahatsız ediyor. Sinirlendiğimde de istemediğim davranışlarım oluyor. Çok karşı olmama rağmen bazen çocuklarımı dövüyorum. Küçük şeyler için tartışma çıkarıyorum. Hatta o tartışmalar artık kavgaya dönüyor çoğu zaman…”

c. Kaçınma Tepkileri

Kaçınma tepkisi kişinin travmatik olayla ilgili olan düşünceler, duygular,
etkinlikler ve mekanlardan kaçınmasına işaret etmektedir. Kişi açısından olup bitenler o kadar acı vericidir ki; kişi kendisine travmayı hatırlatabilecek her şeyden uzak durarak adeta olup biteni tümüyle unutmaya çalışmaktadır. Travmatik olaylara maruz kalan pek çok kişide istenmeden akla gelen anılar ortaya çıkar. Bunlar çok acı verici olduğu için kişi bu anılardan ve bunların aklına gelmesine yol açan her şeyden kaçınmaya çalışır. Depremde yaralıları taşıyan ambulanslar birçok depremzede için en sıkıntı verici uyaranlardan biri olmuştur (TSSB, 2008)

Kaçınmanın temel amacı, yaşanılan acı deneyimi hatırlatan durumlardan uzak kalmayı sağlamaktır. Çünkü bu durumlar travma sırasında bireyin yaşadığı korkuyu etkilemektedir. Travma sırasında yaşanılan korkuların tekrar yaşanılacağını düşünmek bile bireyi çok rahatsız etmektedir (Güleç ve Köroğlu, 1997).

Kaçınmada bireyler travmaya eşlik eden uyaranlardan sürekli kaçınırlar. Buna bağlı olarak travmaya eşlik etmiş düşünce ve konuşmalardan kaçınacakları gibi travma ile ilgili anıları çağrıştıran yerler ve kişilerden de uzak durmaya başlarlar. İnsanlardan uzaklaşma ve önemli etkinliklere katılımın belirgin şekilde azaldığı görülebilir (Alper, 2000).

“Yolun kenarında oturuyorum. Her gün mutlaka ambulans geçiyor. Ve o ambulans sesi beni mahvediyor. Aklıma 17 Ağustosta yaşadıklarımız, gördüklerimiz, o yıkıntılar, o acılar geliyor. Saatlerce kendime gelemiyorum. Ambulans geçerken televizyonun sesini açıyorum, müziğin sesini açıyorum ama nafile…O siren sesini duyduğum an sanki biri bana, ciğerime bir bıçak sokuyor ve acısı saatlerce geçmiyor.”

“Depremde ağabeyini ve onun ailesini kaybeden bir kadın cep telefonunun sesine tahammül edemiyorum. “Hayatım boyu duyamayacağım kadar telefon sesi duydum depremde ve her telefon sesinden sonra mutlaka kötü bir haber geliyordu. Ağabeyimin evinin yıkıldığını telefondan öğrendik zaten ve telefonla insanlara haber verdik. Şimdi telefon çalmaya başladığında ikinci defa çalmasına izin vermeden yetişmeye çalışıyorum. Telefon sesi benim aklımdan atmaya çalıştığım bütün sıkıntı verici düşünceleri, anıları yeniden canlandırıyor. Prefabrikte yaşamasak kesinlikle kullanmak istemiyorum ama maalesef… sesini hep en kısıkta tutuyorum ve çok çalmasına izin vermiyorum. Düşünsenize görmek de sıkıntı veriyor ama çok çalmasın diye sürekli de göz önünde tutuyorum. Telefon sesi altı üstü ama bende o kadar olumsuz ve acı verici anıları var ki.”

2. Belirtiler

a. Tetikleyici Olayı Tekrar Yaşanmaları

Bu tür deneyimler kendiliğinden, zorla giren yaşantılar şeklindedirler. Bu düşünce ve görüntüler, kişinin hatırlamayı isteyip istememesinden bağımsız olarak, travma sırasında olup bitenler hakkında aklına gelen anılardan oluşur. Genellikle akla, travmatik olayların en acı ve sıkıntı verici bölümleri gelir. Hatta kişiler her şey yeniden oluyormuş gibi travmatik olayı yeniden yaşarlar ve yaşanan her şeyi 'görüyor' gibi olduklarını ifade edebilirler.

b. Flashback’ler

Geçmişi geriye dönüş, geçmişten bir anının, hislenmenin ve algının tekrarlanması. İleri derecede rahatsız edici olan bazı deneyimleri sonradan tekrar tekrar yaşama.

c. Rüyalar

Rahatsız edici deneyimlerin kabuslar şeklinde tekrar tekrar yaşanması.

“Sahilde oturup denizi izliyordum. Birden gökyüzü kızarmaya başladı ve korkunç bir uğultu oldu. Ardından denizin yarıldığını gördüm. Kaçmaya çalıştım, sarsıntı oluyordu ama ben tam olarak hissedemiyordum. O kadar korkuyordum ki, kıpırdayamaz gibi hissediyordum. Deniz kabardı kaçmaya çalıştım, koştum ve bu defa yerin yarılmaya başladığını gördüm. Bir anda korkunç bir çaresizlik hissettim ve “evet işte kıyamet bu olmalı” dedim. Annem geldi aklıma eve gitmeliyim diye düşündüm ve bir anda savrulduğumu hissettim. Kan ter içinde uyandım. Çığlık atmışım ölüyoruz diye. Kalktım sigara içtim, TV seyrettim ama o gece bir daha uyuyamadım. Bazen kabus göreceğim diye yatmak istemediğimi fark ediyorum. Kabus gördüğümde sıkıntıyla uyanıp bir daha uyuyamıyorum tüm günümü sıkıntılı geçiriyorum. Artık kabuslarımı kimseye anlatmak da istemiyorum. Çünkü insanlar depremden korkuyor ve benim rüyalarım bazen onlara da sıkıntı veriyor.”

d. Hatırlatmalar

Deneyimin istenmemesine rağmen kendiliğinden, tekrar tekrar hatırlanması.

“Evdeyim, günlük işlerimle uğraşıyorum. Kahvaltı hazırladım ailece kahvaltı yapıyoruz, ben birdenbire enkazı hatırladım. Bir anda içime sıkıntı geldi ve sofrayı bıraktım. Hem herkesin tadını kaçırdım hem de saatlerce aç kaldım. Bu durum çok sık oluyor. Ortada hiçbir şey yokken depremi hatırlıyorum; sıkıntılı saatleri, kurtarılmayı beklediğim, çocuklarımın hayatından endişe ettiğim o zamanları hatırlıyorum ve bu anıları ne yaparsam yapayım aklımdan atamıyorum. Saatlerce sıkıntımın sürdüğü oluyor ama üstesinden gelemiyorum. Dışarı atıyorum kendimi, ev işleri ile uğraşmaya çalışıyorum, iyi şeyler düşünmeye çalışıyorum. Allah’a bana ve aileme bir şey olmadığı için şükrediyorum ama en sonunda oturup ağlıyorum ve hiçbir şeyle uğraşamaz hale geliyorum.”

e. Uyuşukluk Duyguları

Bu duygular travmatik deneyimin anksiyetesini azaltamaya yönelik savunmalar şeklinde görülebilirler.

f. Derealizasyon

Benliğinden ayrılmış olma hali, hakikatin değiştiği hissi. Bireyin kendini çevresinden ayrılmış gibi veya bildiği çevresini yabancı gibi algılaması.

“Gölcük’e indiğimde bazen yürürken sanki havada yürüyormuşum gibi ayaklarım yere basmıyor. Sanki ilk defa gelmişim gibi nereye gideceğimi bilmiyorum. Her şey öyle yabancı oluyor ki bir anda; sersemleşiyorum. Tanıdığım insanlar hiç görmemişim gibi. Yakın bir arkadaşım geçen yanıma geldi, konuştu ve ben yabacıymış gibi davranmışım. Halbuki samimi olduğum biri ve şaşkın şaşkın yüzüne baktım bu da kim diye. Hani filmlerde olur ya ben neredeyim, burası neresi, bu insanlar da kim…bazen öyle oluyor işte.”

g. Depersonalizasyon

Gerçek dışılık duyguları olarak yaşanır. Kendisini veya hem kendisini hem çevresini hakiki değilmiş gibi hissetmektir.

“ Evde yalnız kaldığımda oturuyorum. Birden ruhumun bedenimden ayrıldığını izliyorum. Sonra oğlum geliyor, sarılıyoruz. Benim vücudum o sırada oturuyor. Film izler gibi izliyorum. Oğlumla dolaşıyoruz, birlikte gittiğimiz yerleri geziyoruz. Sahilde dolaşıyoruz, konuşuyoruz ama tam ne konuşuyoruz bilmiyorum. Onu çok özlediğimi söylüyorum. Eğer yalnızsam ve kimse gelmezse saatlerce sürüyor.”

h. Detachment (ayırma, ayrılma)

Olayı taşıdığı duygusal yükten ayırarak sadece nötr bir hatıra gibi algılamak, dolayısıyla ortaya çıkardığı sıkıntılı ve yoğun duyguları hissetmemek anlamına gelir. Kişiler arası ilişkilerde genel bir uzak durma ve soğukluk şeklinde ortaya çıkar. Kişi, travmatik olaydan sonra kendisini insanlara karşı yabancılaşmış veya onlardan uzaklaşmış hissedebilir;

“İnsanlara bana enkazda kaldığım zamana ait sorular sorduğunda sinirleniyorum; seni anlıyoruz diyorlar daha da kızıyorum. Sordukları şeyler aptalca geliyor. Onlar ne yaşadılar ki, benim yaşadıklarımı yaşamadılar o yüzden beni anlamazlar. O yüzden enkazda kalmış birkaç arkadaşım var sadece onlarla görüşüyorum diğer insanlarla görüşmüyorum.”

ı. Dissosyasyon (ayırmak, bölmek)

Zihinsel içerik kümelerinin bilinçlilik durumundan kopmaları, ayrılmaları, çözülmeleri sürecidir. Bu sayede travmatik hadisenin yükü bilinçten uzaklaştırılır.

i. Uyku Bozuklukları, Konsantrasyon Bozuklukları

Otonom uyarılma nedeniyle ortaya çıkar. Psikolojik travmalardan sonra uykuya dalma, sürdürme ve erken uyanma gibi sorunlarla sık karşılaşılır;

“Saat 01:00 gibi yatağa giriyorum ama ben uyuyana kadar birkaç saat geçiyor. Uykuya daldıktan sonra sabaha kadar deliksiz uyuyabilsem ona da razıyım. Ama gecede iki-üç kez uyandığım oluyor. Bazen de uykum bir kere bölündükten sonra sabaha kadar uyuyamıyorum.”

“Uyuyamıyorum. Uykum geldi diye yatağa gidiyorum, en fazla yarım saat uyuyorum sonra uyanıyorum. Ondan sonra tekrar uyuyana kadar kimi zaman saatler geçiyor. Öyle gün oluyor ki toplam iki-üç saat uyumadan sabah oluyor. Bu da ertesi günümü mahvediyor. Sinirli ve huysuz oluyorum. Yorgun oluyorum.”

3. Tanı Kararı:

• Güçlü bir travmatik bir olayla karşılaşmış olma.
• Kişinin travmaya aşırı korku, çaresizlik ve dehşete düşme şeklinde tepki vermiş olması.
• Olayın yeniden yaşanıyor olması.
• Kaçınma ve uyuşukluk tepkileri.
• Aşırı uyarılmışlık belirtilerinin sürekli olması.
• Belirtilerin en azından 1 aydır sürüyor olması.
• Belirtilerin belirgin sıkıntı ve işlev kaybına neden olmuş olmaları.

4. Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun Gidişatı ve Oluş Nedenleri

Travma Sonrası Stres Bozukluğu, karşılaşılan veya şahit olunan şiddetli bir travmatik hadise ile direk olarak bağlantılı olduğu için ortalama bir başlangıç yaşı belirlemek mümkün değildir.
Başlangıcın travmadan 6 aydan daha uzun süre sonra başladığı durumda TSSB ‘gecikmeli başlangıçlı’ olarak nitelenir.

TSSB genel olarak kronik gidişli bir bozukluktur. Bozukluğun belirtileri 3 aydan kısa sürerse tablo ‘akut’ daha uzun sürerse ‘kronik’ olarak nitelendirilir.

Travmayı yaşayan veya ona şahit olan kişinin travma öncesi bazı özellikleri, travmaya duyarlılığı ve dolayısıyla TSSB ortaya çıkması ihtimalini arttırır. Üç grup öngördürücü tanımlanmıştır;
• Cinsiyet, travmaya uğranan yaş ve ırk.
• Eğitim, daha önceki travmalar ve çocukluk çağında terslikler yaşama.
• Kendisinde ve/veya ailesinde psikiyatrik hastalık hikayesi ve çocuklukta istismara uğramış olma.

Bu öngördürücülerden ilk grup bazı toplumlar için geçerlidir. İkinci grup herhangi bir toplumda geçerli olabilir ancak etkileri toplumlar arasında değişkenlik gösterir. Son grup ise bütün çalışmalar ve toplumlarda ortak olarak bulunmuş öngördürücülerdir.

Travmanın şiddeti, sosyal desteğin olup olmaması ve travma sonrasındaki ek stres faktörleri de travmadan etkilenme düzeyini açık şekilde etkilerler. Sosyal destek hastalığın gelişme riskini azaltır.

Bir bireyin akut ağır örseleyici bir olaydan etkilenmesi kuşkusuz olayın şiddeti ile yakından ilgilidir. Ancak, travma ve stres karşısında dayanma gücü kişinin kalıtımsal yapısına, gelişimsel özelliklerine, öğrenmelerle geliştirdiği benlik (ego) gücüne böyle bir olaya karşı hazırlıklı olup olmadığına ve daha birçok etkene bağlıdır. Bir başka deyişle bir travmanın stres olma etkisi bireyden bireye değişir. Biri için ağır stres olabilecek travma olayı bir başkası için aynı derecede stres yaratmayabilir. Ağır travma ve stres altında kalan insanların hepsi aynı bozulma, yıkılma belirtilerini göstermezler. Örneğin büyük depremlerden sonra insanların hepsi çok ağır travma ve stres altında kalmaktadırlar. Hepsi ruhsal ve fiziksel olarak etkilenmektedirler ama hepsi ruhsal bozukluk derecesinde hastalanmamaktadırlar (TSSB, 2008).

E. TRAVMA SONRASI PSİKOLOJİK DANIŞMA

Psikolojik travmanın merkezi deneyimleri, başkalarıyla bağların kopması ve güçsüzleşmesidir. Bu yüzden iyileşme mağdurların güçlendirilmesi ve yeni bağların yaratılması üzerine temellenir. İyileşme sadece ilişkiler içinde yer alabilir; tecrit koşullarında mümkün değildir. Başka insanlarla bağlarını yenileme sürecinde mağdur, travmatik deneyim tarafından verilen hasar ve deforme edilen psikolojik becerilerini yeniden geliştir. Bu beceriler güven, otonomi, inisiyatif, yeterlilik, kimlik ve yakınlık için gerekli kapasiteleri kapsar. Tıpkı bu kapasitelerin başlangıçta başka insanlarla ilişkilerinde biçimlenmesi gibi, burada da böyle ilişkiler içinde yenilemek zorundadır (Herman, 2007)

1. Profesyonelin Göz Önünde Bulundurması Gereken Etmenler

Danışanın travma üzerinde çalışma isteğiyle birlikte bu çalışmaya psikolojik olarak hazır olması gereklidir. Bu terapi sürecinin öncelikli ilkelerinden birisidir. Bu alanda çalışan profesyoneller olarak bilinmesi gerekli olan şudur ki travmada iyileşmeyi sağlayan sadece kullanılan etkili müdahale değil, danışanın hatırladıkları ve hissettikleriyle baş edebileceğine hazır olduğu inancına sahip olmasıdır.
Genellikle yaşadığı travmadan ciddi şekilde etkilenmiş kimseler, tedaviye gelmek istemezler. Bunun birçok nedeni olabileceği gibi iyileşmeye karşı inançsızlık, yaşadıklarını anlatmak istememe, olayları yeniden yaşamaktan korkma, güvensizlik, utanma, suçluluk, kişinin psikolojik sorunlarını bir eksiklik ve zayıflık gibi algılaması, danışanların süreçten beklentilerinin düşük olmasına ve olumlu değişime karşı direnç göstermelerine sebep olmaktadır (Boran, 2007).
Olumsuz inançların sorgulanıp yeniden yapılandırılması tedavi sürecinde çok önemli bir yer teşkil eder. Ancak, bu çalışma için kullanılan müdahaleler kişinin depresyon, yoğun kaygı ve kendine zarar verme davranışları gibi travma belirtilerini artırabilir. Bu durum onun kişisel özelliklerinin ve nevrotik savunma mekanizmalarının bir ürünü olarak görülebilir.
Danışanın yoğun depresyon ve intihar düşünceleri, şiddetli panik ataklar yaşaması, başka bir travmatik ilişkiler içinde olması ( şiddet içeren ilişkiler gibi), uyuşturucu ve alkole duyduğu gereksinim, olumsuz baş etme yöntemleriyle kendini cezalandırması ve normal olan zevklerden kendini mahrum etmesi, danışanın kendi bakımını ihmal etmesi, kendi bedenine zarar vermesi (kesmek, yakmak, vurmak gibi) veya madde kötüye kullanımı tedavinin öncelikli olarak bu kriz ve problemler üzerinde çalışmasını gerektiren etkenlerdir.
Travma sırasında ve sonrasında mağdurlar kendilerine çok acı veren ayrıntılar ve hatıralardan tamamen korunmak için otomatik koruyucu mekanizmaları kullanarak travmatik amnezi (Traumatic amnesie) geliştirebilir. Uzun zaman önce olmuş ve unutulmak için aşırı çaba harcanılmış travma yaşantısına ait anılar bozulmuş/çarpıtılmış(memory distortion effect) olabilir (TSSB, 2008)
Travma, zihin tarafından metabolize ya da hazmedilmeden kaldığı için “travmatik bellek” olarak adlandırılan şekilde depolanır. Yani, travma anısı kelimeler değil bedensel algılar ve imajlar (zihindeki görüntüler) şeklinde depolanmıştır. Bu nedenle danışanlar tarafından kelimelere dökülmesi zordur. Ancak travma anısını anlatmak, tedavinin önemli bir adımını oluşturur. Psikolojik danışmanın bu süreci anlayıp danışana, dıştan basit gibi görünen bu işi yapamadığı için kızmaması gerekir. Hangi psikiyatrik tablo ile kendini ortaya koyuyor olursa olsun, travma danışanlarının düzelmeleri ortak bir yolla olur. Bu yolun temel basamakları; güvenlik sağlanması, travma öyküsünün yeniden yapılandırılması ve mağdurla toplum arasındaki bağın yeniden kurulmasıdır (Güveli, 2003).

2. Yardım Sürecinde Profesyonelin Rolü

Öncelikle danışan ile kurulacak olan ilişkiye önem verilmelidir. Bu ilişkinin derecesi ne kadar ileri boyutta ve güven içerisinde olursa, danışanın terapiye cevap verme ve iyileşme süreci hızlanır.

Bu aşamada danışanı dikkatli ve etkin bir şekilde dinlemek gerekmektedir. Ancak bu şekilde sıkıntılarını gerçekçi bir şekilde paylaşmasını sağlanabilir (TSSB, 2008)

Danışanların travmaya bağlı çarpıtılmış inançlarını değiştirmelerine, duygularını ifade edebilmelerine ve stresle etkili baş etme becerileri geliştirmelerine yardımcı olan ve ilişkilerinde güvenli davranmaları için cesaretlendiren terapi süreci, danışanların travmatik geçmişlerine tutsak olmadan yaşamalarına izin verecektir ( Zara, 2004).

Travmatik bir olay sonrası yardım edilecek bireye yaklaşımlar konusunda en önemli nokta yardım verecek kişinin terapötik becerilere sahip olması ve terapötik koşulları sağlamasıdır. Psikolojik danışman;
a. Basitten ayrılmamalı
b. Kişinin konuşmayı yönlendirmesine izin vermeli
c. Sorular sormalı
d. Her zaman izin alarak hareket edilmeli.
e. Kişi bunalmadığı sürece, daha fazla yoğunluk ve zorluk içeren konuları konuşmak için fırsat yaratmalı.
f. İnsanlara hikâyelerini anlatmalarına izin vermeli.
g. Deneyimleri tekrarlamasına ve duygularını ifade etmesine izin vermelidir.

3. Süreçte Kullanılabilecek Yöntemler
a. EMDR

EMDR- Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme- savaş stresi, taciz, doğal afetler veya çocukluk döneminde yaşanan üzücü olaylar gibi rahatsız edici yaşam deneyimlerinin neden olduğu duygusal sorunların yanı sıra, fobi, performans kaygısı, panik bozukluk, beden algısının bozukluğu, çocuklarda travma belirtileri, yas, kronik ağrı ve başka sorunların tedavisinde kullanılan psikolojik bir yöntemdir. EMDR, psikodinamik, bilişsel, davranışsal ve danışan merkezli yaklaşımlar gibi çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir araya getiren bir yöntemdir.

EMDR süreci: 1) daha önceki dönemlere ait anıların çözülmesini sağlamak (örneğin iç görünün ortaya çıkarılması, bilişsel yeniden düzenleme, uygun duygulanım ve fiziksel tepkiler), 2) ikinci derece koşullanmanın sonucu olarak, mevcut stres faktörünü tetikleyen uyaranın duyarsızlaştırılması ve 3) gelecekte daha iyi işlev gösterilebilmesi için uygun tutumların, becerilerin ve arzu edilen davranışların yerleştirilmesi sürecidir.

EMDR, danışan merkezli bir yaklaşımdır. EMDR, kısa süreli ve yoğun maruz bırakmaları, hedef yaşantının detaylarına yönelik tamamlanmamış maruz bırakmaları ve tedavinin etkinliğini azalttığı düşünülen danışan davranışlarına yönelik yönlendirici olmayan bir yaklaşım kullanarak, semptomlardan arınmayı sağlar.

Varsayımlara göre, EMDR uygulaması, psikolojik danışmanın, danışanın kendine ait iyileşme mekanizmasını harekete geçirmesine izin vermektedir. Shapiro’ya göre, EMDR travmatik anıya erişilmesini ve böylece bilgi işlemenin iyileşmesini ve travmatik anı ile daha uygun olan anıların veya bilgilerin arasında ilişki kurulmasını sağlamaktadır.

Şimdiki zamanda meydana gelenler, geçmiş yaşantılar sonucu ortaya çıkan ve danışan için halen bir üzüntü kaynağı olan olumsuz düşünceleri, duyguları ve fiziksel duyumları tekrar uyarabilmektedir. EMDR bu olaylar arasındaki ilişkiyi değiştirerek, hem geçmiş hem de şimdiki zamanda yaşanan olaylarla ilgili, mevcut olarak yaşanan stresi büyük ölçüde azaltmaktadır.

EMDR’nin, (i) hafızaya ilişkin unsurların birleştirilmesi, (ii) düşünceli olma, yoğunluk, dalgınlık, (iii) serbest çağrışım, (iv) travmatik canlandırmaya hızlı erişimi ve yeniden işlenerek serbest kalmasını sağlamasına ve (v) göz hareketleri ve diğer uyaranlar gibi bilişsel ve duygusal materyalin hızlı bir şekilde işlenmesini nasıl harekete geçirdiğine dair çeşitli hipotezler öne sürülmüştür.

EMDR süresince, psikolojik danışman müdahalenin odak noktası olacak spesifik problemi belirlemek için danışanla birlikte çalışır. Psikolojik danışman, yapılandırılmış prosedüre dayanarak, danışanın kendisini rahatsız eden durumu veya olayı tanımlamasına rehberlik eder ve üzücü olan önemli kısımlarını seçmesine yardımcı olur. Danışan göz hareketlerini takip ederken aynı zamanda hedef anının veya diğer anıların çeşitli kısımlarını deneyimler. Psikolojik danışman, danışanın kendi başına doğru bir şekilde işleyip işlemediğinden emin olmak için, düzenli aralıklarla göz hareketlerini durdurur. Psikolojik danışman bu süreçte danışana yardımcı olur ve ne yönde müdahale edileceği hakkında kararlar verir. Buradaki amaç, danışanın olumsuz deneyimle ilgili bilgiyi hızlı bir şekilde işlemesi ve uygun bir çözülmeyi sağlamaktır. Shapiro’nun deyimiyle bu belirtilerin azalması, danışanın negatif inancının yeni bir pozitif inanç ile yer değiştirmesi ve daha optimal seviyede işlevsellik göstermesi anlamına gelmektedir. EMDR tedavisi tek bir travma söz konusu olduğunda 1 ila 4 seans arasında, daha zor problemler söz konusu olduğunda ise 1 sene veya daha uzun sürebilmektedir.

EMDR ile travma tedavisi prosedürü adım adım tanımlanmış bir süreçtir. EMDR tedavisi sekiz aşamadan oluşur:
1. Danışan Geçmişi
2. Hazırlık
a. Danışanla ilişki (rapport)
b. EMDR’nin açıklanması ve danışanın onayı
c. Özel, ideal veya güvenli bir yerin yaratılması
3. Değerlendirme
a. Hedef anının (resmin) belirlenmesi
b. Bu durumdaki olumsuz inancın belirlenmesi (şimdi ve şu anda)
c. Bu durumdaki olumlu inancın belirlenmesi (şimdi ve şu anda)
d. Bu olumlu inancın öznel geçerliliğinin belirlenmesi
e. Hedef anıya yönelik duyguların belirlenmesi (şimdi ve şu anda)
f. Öznel rahatsızlık ölçeğinde hedef anı ve diğer olumsuz olayların verdiği rahatsızlığın ölçüsünün belirlenmesi
g. Tüm bu sıkıntıların bedendeki yer alışının tesbit edilmesi (şimdi ve şu anda)
4. Duyarsızlaştırma
5. Yerleştirme
6. Beden Tarama
7. Tamamlama
8. Yeniden Değerlendirme (bu aşama bir sonraki seansta yer alıyor)

b. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi
Bilişsel Davranışçı Psikoterapi yöntemler kullanılarak danışanında travma yaratan durumlara ilişkin şemalar gözden geçirilir ve düzenli ve anlamlı bir yapıya, kararlılığa geçmesine yardımcı olunur (TSSB, 2008). Bilişse davranışçı yöntemi kullanırken dikkat etmemiz gereken noktalar;

• Belief (inanç)
• Affect (duygu)
• Social (sosyal ilişkiler)
• Imagination (hayaller)
• Cognition (düşünceler)
• Physiological (bedensel- fizyolojik durum)dur.

Danışanın suçlu ve çaresiz benlik imajı ve aynı zamanda kişinin bu benlik imajıyla uzlaşan olumsuz baş etme yöntemleri vardır. Bu nedenle, başlangıçta ve tedavi süreci boyunca travmatik stres ile ego işlevleri arasındaki ilişkinin denetlenmesi ve tedavinin danışanın kendini önemsemesi ve değer vermesine yönelik bilişsel müdahaleleri kapsaması çok önemlidir.
Bir travma sonrası psikolojik desteğe ihtiyaç duyan kişiye yardım edebilmek için bu unsurları güçlendirmek, bu yönde bir destek vermek faydalı olacaktır (Türktan, 2008).

c. Farkakoterapi
Danışanımızda yoğun depresyon, anksiyete ve aşırı uyarılmışlık durumları varsa bu durumda sürecin etkisinin düşeceği göz önünde bulundurularak danışanı bir psikiyatriste yönlendirip ilaç desteği de sağlayabiliriz( TSSB, 2008)

d. Grup
Hedef travmatik olaylara maruz kalan insanlarda sonradan ortaya çıkabilecek istenmeyen etkilerin önlenmesi, normal iyileşmenin hızlandırılması, grubun kendi içinde kaynaştırılması ve grup kaynaşması yoluyla yaşama sevincinin desteklenip korunmasıdır.

Diğer grup üyelerinin anlattığı kendininkine benzer tepkilerin paylaşılması yoluyla, kişinin kendi tepkilerinin normalleştirilmesi, bu tür toplantıların bir diğer önemli sonucudur.

Grup 8-12 kişilk olmalıdır. U şeklinde oturulmalı, eğer imkân varsa süreçte co-lider bulunmalı. Çünkü her şeyden önce kaydedilecek, dikkate alınacak ve idare edilecek çok fazla şey vardır. Bu tek lider üzerine fazla yük olur. Eğer grupta birisiyle özel olarak ilgilenilmesi gerekirse bunu co-lider yapabilir. Toplantıda sergilenen, dışa vurulan deneyimlerden sonuç çıkarmak ve toplantı sonrasında fikir alışverişi yapabilmek için ikinci bir kişinin varlığı şarttır. Grupla psikolojik danışma yaparken uygulamada oldukça etkili olan debriefing modeli uygulanabilir. (Dyregrov, 1999 )

Debriefing olayla ilgili tüm yaşantı, duygu, düşünce, deneyim ve kişisel ve toplumsal bağlamdaki yorumlarımız, benzer ya da aynı olaydan dolayı travma yaşamış olan kişilerce derinlemesine anlattırılarak travmayı çözmeyi amaçlayan bir tedavi yöntemidir.

 Bir travma yaşamış veya buna şahit olmuş kişilerin bu olayın yaşamlarını nasıl etkilediğini tarif etme ve tartışma fırsatı veren bir yardım sürecidir.
 Bu süreç kişilere kendi travma hikayelerini anlatma, duygularını boşaltma ve duygusal reaksiyonlarının normal olduğunun teyit edilmesi fırsatını verir.
 Uygun bir şekilde yapılırsa, açık iletişimi, dürüstlüğü ve duyguların ifade edilmesini geliştirebilir (TSSB, 2008).
Debriefing modelini okulda nasıl kullanırız?

 Debriefing Modeli: Okul psikolojik Danışmanları etkin dinleme, empati, etkin iletişim teknikleri gibi becerileri; yetkin olma, sakinlik ve sevecenlik gibi özellikleri kazanmış olmalıdır.
 Debriefing ekibi içinde roller: Ekip en az iki kişiden oluşur, biri lider diğeri ise yazman görevini üstlenir.
 Okul psikolojik danışmanları debriefing seansında lider görevini üstlenir. “Debriefing” in amacını ve temel kurallarını açıklar. Bireylere duygularını istedikleri gibi anlatma ve istedikleri zaman çıkıp, geri gelme konusunda izin verirler
 Yazman grup liderine duygusal destek verir. Reaksiyonları ve duyguları tahtaya yazma görevi üstlenir. Kriz durumundaki insanlara mendil, su vererek, fiziksel rahatlamalarını sağlarlar. Sadece destek görevini sürdürür ve lider talep etmedikçe tartışmalara katılamaz.
 “Debriefing” in genel kuralları oldukça basittir. Bütün konuşmalar grup içinde kalır, gizlilik ilkesine uyulur. Katılımcıların isimleri bir yere yazılmaz, seans bitince tahta silinir.
 Kimse bir başkası adına konuşmaz, her katılımcı kendi duyguları, düşünceleri ve reaksiyonlarını dile getirir.
 Grubun mümkün olduğunca homojen olması önemlidir.
 Eğer katılımcılar grup içindeki bir veya birkaç kişiden rahatsızlık duyarlarsa bu durum “Debriefing” i olumsuz etkiler. Bu nedenle öğrencilerle yapılan “Debriefing” seanslarına okul müdürü ve öğretmenler alınmamalıdır.
 “Debriefing” olaydan en az 24-72 saat sonra yapılır. Öğrencilerle ve öğretmenlerle genelde gündüz; velilerle geceleri yapılır. Seanslar 2 saatten fazla sürmemelidir.
 Odanın yeterince geniş ve rahat olması gerekir. “Debriefing” sırasında kişiler daire veya U şeklinde oturmalıdır. Odaya dışarıdan giren çıkan olmaması veya oda dışında dikkat dağıtıcı gürültüler olmaması tercih edilir. Odada mendil, su gibi ihtiyaçlar bulundurulmalıdır.
 Katılımcıların kriz sırasındaki yaşantılarını anlatmaları istenir. Her katılımcı özgürdür, özel hayata saygı gösterilmeli, kimseye konuşması için baskı yapılmamalıdır.
 Katılımcılara bazı sorular sorulur:- olayı yaşadığında neredeydin, kimle birlikteydin, ne duydun, gördün, dokundun, kokladın, ne tepki gösterdin gibi.
 “Debriefing” seansının sonuna doğru lider krizle baş etme ve stres reaksiyonlarını en aza indirgeme konularını katılımcılarla gözden geçirebilir. Katılımcıların krizle baş etmede kullandıkları etkin yöntemler onaylanır. Gerekirse gelecekte yeniden toplanılması planlanabilir.
 Uzmanların yaptığı “debriefing” seanslarından sonra bu personelin kendi arasında “debriefing” yapması zorunludur.

Bu gibi yöntemler travma ile baş etmede kullanılan ve etkili olan yöntemlerdir. Genel olarak süreçlerin şu şekilde sürdürülmesi önerilmektedir;

Toplantının Yapısı
• Tanıtım
o Liderlerin tanıtımı
o Kurallar
o Toplantının amacı
o Toplantıya genel bakış
• Olaylar
o Katılımcının somut deneyimleri
o Gruptaki herkese söz verilmesi
• Düşünceler
o İlk andaki düşünceler, sonraki düşünceler
o Önemli kararlar
o Zihinsel mobilizasyon ya da yapıcı düşünceler
• Duyusal izlenimler
o Uygun olan yerlerde dikkatli gözden geçirme
• Tepkiler
o Düşüncelere ilişkin sorular genellikle duygusal yanıtlara yol açar
o Olup bitenin en kötü yanları
o İlk andaki tepkiler, daha sonraki ve şimdiki tepkiler (duygusal, davranışsal, somatik)
• Tepkileri normalleştirme
o Deneyimlerin ve tepkilerin benzerliklerine ilişkin yorumlar
o Beklenen tepkiler hakkında bilgi
o Toparlanma stratejilerinin tartışılması
o Yazılı malzemelerin sunumu
• İleriye yönelik planlama ve kapanış
o Öğrenilenlerin özetlenmesi
o Gerekiyorsa, ilave durum takip toplantılarının planlanması (Dyregrov, 1999)
Profesyonelin unutmaması gereken noktalar;

1- Travmanın neden olduğu tahribatların tedavisi zor, stresli ve hatta tehlikeli bir süreç olduğundan psikolojik danışmanın mesleki beceri ve deneyimi çok önemlidir. Psikolojik danışmanın gösterdiği kabul edici, sempatik ve duyarlı tutumlarıyla öncelikle bireyin travma yaşantısını kişisel ve sosyal bağlamda anlamasına yardımcı olması sürecin etkili olmasında önemli rol oynar.

2- Travma bulaşıcıdır. Travma mağdurları ile ilgilenen psikolojik danışmanlar, dinledikleri öykülerle dolaylı olarak travmaya uğrarlar. Danışanlarının yaşadıkları bazı belirtileri, daha hafif de olsa, kendilerinde bulabilirler. Hayata ve diğer insanlara güvenleri sarsılabilir, zedelenebilirlik duyguları artar. Psikolojik danışman danışanıyla özdeşleşip onun yaşadığı öfkeyi, yas duygusunu ve çaresizliği kendisi de yaşamaya başlayabilir ya da mağdurla özdeşleşebilirler. Bu tür tuzaklardan korunmak ve bu danışanlarla ilgilenirken, tükenmişlik ya da dolaylı travmatizasyon yaşamamak için meslektaşlar arasında süpervizyon ve destek toplantıları yararlı olur (Güveli, 2003)



KAYNAKÇA
Acar, G& Aksoy, A& Bay, A& Kalender, D& Sorgun, E. (2001). TSSB Ölçeği Uygulama Kitabı. İstanbul: 5US yayınları
Darlene, D.P. (2006). Psikiyatri notları. (Çev. M. Çelik). Ankara: Güneş Kitabevi
Davison, G.C& Neale, M.S. (1998). Anormal Psikolojisi. (Çev. Edt: İhsan Dağ). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Kırlı, S. (2006). Anksiyete Bozuklukları, Bursa, Özsam Matbaacılık
Öztürk, O., Ruh Sağlığı ve Bozuklukları; İstanbul, HYB Yayıncılık
• Serhat türktan, 2008 travmanın etkileri http://site.mynet.com/serhatturktan/serhatturktanwebpage/id5.htm
• Kritik olayları, travmaları ve kayıpları takip eden psikolojik bilgilendirme ve anlamlandırma
• Travmatoloji ders notları
• Travmayı ve deprem travması sonrası ortaya çıkan psikolojik tepkileri anlamak
• Türk Psikoloji Yazıları, cinsel istismara bağlı travma: psikolojik tedavi süreci ve ilkeleri, Ayten ZARA, Aralık 2004, cilt; 7, sayı: 14 sayfa; 15- 21
• Psikiyatri Penceri, Dr Mustafa Güveli, Hayat yayıncılık, İstanbul, Kasım, 2003

Köşkdere, A. A. (19 Eylül 2006). Travma Sonrası Stres Bozukluğu. 19 Eylül 2006, http://www.bursapsikiyatri.com.

Judith Herman Çev. Tamer Tosun Travma ve İyileşme (2007). İstanbul: Literatür Yayıncılık.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Travma Sonrası Psikolojik Danışma" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Fatih UĞUR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Fatih UĞUR'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Fatih UĞUR Fotoğraf
Psk.Fatih UĞUR
Konya (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi57 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Fatih UĞUR'un Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,979 uzman makalesi arasında 'Travma Sonrası Psikolojik Danışma' başlığıyla benzeşen toplam 21 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Down Sendromu Nedir? Mayıs 2017
► Sınav Kaygısı Ocak 2016
► Gerçeklik Terapisi Ocak 2016
► Öfke Kontrolü Ocak 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


06:46
Top