2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,211 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikolojik Danışma Merkezleri ve Yeni Yasa Hazırlama Süreci ( Daha Önceki Yazıların Özeti )
MAKALE #6293 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Ocak 2011 | 5,720 Okuyucu
Müjde! Ektiğimiz duyarsızlık tohumları sonunda başak verdi. Hasat mevsimi geldi, nihayet biçiyoruz. Ürünümüz bol ve bereketli ola!

Sanırım duydunuz: Psikologların çalıştırdıkları danışmanlık merkezlerinin kapatılması için bir genelge yayınlanmış. Bugün HABERTÜRK kanalında bir psikologla psikiyatr arasında bu konu tartışıldı. Mevcut danışmanlık merkezlerinin bir bölümünün işi çığırından çıkarttığı, vur deyince öldürdüğü, işi tamamen ticarete döktüğü doğrudur. Lakin konuyla ilgili tek doğru maalesef ki bu değildir; sahipsiz bırakılmış bu alanda en az bunun kadar önemli başka doğrular da vardır.

Nedir onlar?


Özellikle psikologlara ithafen hemen belirtmeliyim ki sürekli savunmada olan, bir kere bile hücum yapmayan kimseler hiç bir maçı kazanamazlar. O yüzdendir ki “En iyi defans, ofanstır” denilir futbolda. Artık oturup sürekli saldırılmasını beklememeli; sürekli olarak “ama, fakat, lakin” diyerek pasif bir biçimde savunma yapmayı terk etmeliyiz.

Gerçi bunu ben yıllardır yapıyordum. Lakin ne acıdır ki tek bir meslektaşımın bile desteğini göremiyordum. Şimdi çoğu eminim ki “toplumun yüksek psikolojik menfaati” adına ayağa kalkacaktır! Bugüne kadar hep sustular, ama sıranın kendilerine geldiğini, var olan bir sorunu yok farz etmekle yok olmadığını biraz geç de olsa gördüler.

"Bu da Oldu! Hem de 2010 Türkiye'sinde!"

Bu da oldu: 2010 Türkiye’sinde fakülte bitiren adama, “Konuşamazsın, halk sağlığı sorunu var” denildi. Yanlış duymadınız, fakülte bitiren kişiye konuşma yasağı geldi. “Ne konuşması, danışmanlık yapılması” yasaklandı demeyin sakın. Danışmanlık etmek konuşmaktan başka nedir! Sıradan konuşmadan tek farkı kimin kimle, ne ve nasıl konuştuğudur. Bu sorunun cevabı şudur:

Konuşan Kimdir?
Psikolog.
Kimle konuşur?
Halktan bir danışanla.
Neyi? Her hangi bir sorunu.
Nasıl? Tamamen bilimsel bilgi ve metotla.

Evet herkes herkesle ağzına geldiği, kafası estiği gibi konuşabilir; ancak psikologun bilimsel bilgi ile konuşması yani danışmanlık yapması yasaklandı.

"O halde fırıncılar da dahiliye uzmanı yanında çalışmalı!"

Konuşmak madem bu denli tehlikeli, önemli bir halk sağlığı sorunu, o yüzden de psikologların psikiyatri uzmanı ile çalışması gerekiyor; gıda da halk sağlığı konusudur, fırıncılar da dahile uzmanlarıyla çalışmalılardır!

“Hekimle çalışmalı” denilen psikologlar yıllardan beri adliyelerde, ceza evlerinde, emniyette, orduda, okullarda hekimden bağımsız çalışabiliyorken iş özel sektöre gelince bu neden sorun oluyor?

“Kapitalizm gölgesini satamayacağı her ağacı keser”. derler. Malum psikiyatri ilaçları hem pahalı hem de çok uzun süre kullanımı gerektiriyor. Yani ilaç firmaları açısından ballı bir alan. Acaba koskoca ruh sağlığı alanı ilaç odaklı çalışan tek bir meslek grubunun tekeline mi bırakılmak isteniyor? Halkın tamamen doğal olan “bilimsel bilgi” ile değil de salt “ilaçla” yardım alması mı isteniyor?



Şu cinnet, cinayet, boşanma, intihar, bunalım gibi insan psikolojisi ile alakalı sorunların tavan yaptığı asırda koruyucu, eğitici, geliştirici, destekleyici ve çözümleyici” işlevi olan, en az medikal tedai kadar önemi bulunan “birinci basamak psikolojik danışmanlık hizmeti neden yasaklanıyor?

Bir hastanın onca uzman varken önce pratisyen hekime gitmesi, sonra uzmana gelmesi teşvik edilirken niçin bu doğru ruh sağlığı alanında işletilmek istenmiyor?

Psikologlar ile hekimler arasına halkın yararı daha yüksek olacağı halde "pratisyen hekim / uzman hekim" çalışma ilişkisine benzeyen iki basamaklı bir mekanizma niçin getirilmek istenmiyor?


Niçin sorunu olan - olmayan herkes illaki uzman hekimin kapısına yığılmak zorunda bırakılıyor? Daha çok ilaç yazmaları için mi? İlaç giderlerinin bilmem kaç katına çıkması yeterli gelmedi mi? Bu değirmenin suyu nereden geliyor, kime akıtılıyor?

***


Neyse. Bugün ortaya çıkan son gelişmeye dönelim tekrar. Bir kısım efendi hazretleri her zaman olduğu gibi yine buyurmuşlar ki:

_Psikologlar uzman değiller-miş!

Cevap pasif bir savunma anlayışını yansıtmamalı, daha agresif olmalı. O yüzden de pratisyen hekimler uzman mıdır mesela? diye sormak lazım hemen.

Psikologların bir kişiye danışmanlık yapması uzman olmayan bir hekimin tanı koyup medikal tedavi uygulamasından, ilaç başlayabilmesinden daha mı risklidir, daha fazla mı tehlikelidir?

Ayrıca üniversite mezunu olanlar bitirdiği alanın uzmanı değillerse, kendi alanlarında hiçbir yetki sahibi olmayacaklarsa söyleyin, bir psikologu psikoloji konusunda psikolog olmayandan ayıran ne olacaktır? Tek fark içi boş bir diplomaya sahip olmak ile 4 – 5 yıllık uzun üniversite hayatında çıkılan kız ya da erkek arkadaşların tatlı hatırasıyla avunmak mı?

Bir lisans (hak, yetki) vermeyen üniversite / lisans eğitimi olur mu! Bu durumda fakülte eğitimi alan inşaat mühendisini inşaat işinin; mimarı proje işlerinin, avukatı da hukukun uzmanı saymayız mı diyeceğiz!

“Ehliyet, yeterlilik, yetersizlik” denir durur hep. Bunlar nedense sadece biz psikologlar için kullanılır. Peki alanda “uzmanlık” dokunulmazlığının ardına sığınmış, sıradan yaramazlıkla hiperaktiviteyi dahi karıştıran; üzüntüyü depresyon sanan, en doğal sıkıntıyı anksiyete kabul edebilen, doğal korkuyu fobi bilen, şu bilindik utangaçlığa ise sosyal anksiyete tanısı koyabilen yaman ehliyetsizler yok mudur, onlara ne diyeceğiz? Onları nasıl ayıklayacağız? Komple bir alanı kapısına kilit vurup kapatacağk mıyız?

_Psikologlar yetersiz-miş?

_Basit bir grip ilacını yazabilmek için bile sürekli masasında tuttuğu vademecum’a bakan hekimler yok mudur alanda? Her hekim sırf hekim olduğu için aynı düzeyde yeterli midir? Bunu diyebilir miyiz?

Doğru düzgün hocası olmayan fakültelerden yetişene hekimlik yapma yetkisi, tanı koyma, ilaç yazma ehliyeti verebiliyoruz ama çoğu Hacettepe’den, Ankara Üniversitesinden, ODTÜ'den, Boğaziçi’nden vb. gelişmiş üniversitelerden mezun olmuş psikologlara bir danışmanlık bile çok, öyle mi! Tek neden, onların yetersizliği, sahi mi?


Ey kargalar, nerdesiniz!

Demek danışmanlık yapmak, bir dizi medikal işlem yapmaktan daha riskli, çok daha tehlikeli, denilmek istenilen bu mu yoksa!

Hem bir meslekten kişilerin başka bir mesleğin mensupları hakkında genelleme yaparak "yeterlidir – değildir" demesi ne kadar ahlakidir? Yeterliliğin kanuni tek mercii üniversiteler ve YÖK ‘dür, o kadar!



_Psikologlar terapi yapamazlar-mış?

Bir kişi bunu diyorsa ben hemen, “Terapi yapılmasın ki tedaviler uzayıp gitsin. Böylece daha fazla ilaç tüketilsin; bundan da global ilaç şirketleri kazansın…” denilmeye çalışıldığını anlarım. Size de böyle anlamanızı tavsiye ederim. Ayrıca, “Satılık Hastalıklar” ve “Bir Tıp Doktorunun İtirafları” kitaplarını okumanızı da…

Terapi sadece abdesti olanların dokunabileceği ilahi bir kitap yahut buyruk değildir; o sadece psikolojide yer alan, özü ve esası konuşmaya dayanan bir yardım yönteminin adıdır. Kaldı ki psikologun tek yardım yöntemi terapi de değildir. Ondan daha gerekli olan psikolojik danışmanlıktır, psikolojik destektir, psikolojik eğitimdir. O halde, “Terapi yapamazsın” diyerek psikologların bütün fonksiyonlarına karşı çıkmak art niyetli değilse şayet çok cahil bir algılayışın ürünüdür. Peki öyle lütfettiniz madem; tamam terapi yapamasın hadi diyelim, ya danışmanlık? Şu terapi (konuşma işi) ne yaman şeymiş böyle yarabbi! Adeta cerrahlıktan bile öte!


"Terapi Tıbbi Değil, Eğitimsel Nitelikli Bir Değiştirme Yöntemidir"

Terapi tıbbi bir yöntem değildir. Sadece zaman isteyen, dilin araç; psikoloji bilgisinin de çözüm ya da destekleme ajanı olarak kullanıldığı "eğitimsel" bir uygulamadır. Terapide ya desteklemek yahut duygu, düşünce ya da avranışların değişimi esastır. Zaten eğitimin tanımı da aynı şekilde, "Kalıcı nitelikli davranış değişikliği süreci" değil midir?

4 – 5 yıl fakülte düzeyinde insan psikolojisi eğitimi alan birine, kişilere psikoloji biliminin bilgi ve bulguları ışığında konuşarak yardımcı olmak demek olan terapiyi yasaklamak bir imama namaz kıldırmayı yahut öğretmene ders anlatmasını yasaklamaktan daha mantıklı değildir. Bu tutum en hafif deyimle had aşma olayıdır.

Bir hekim uzman olmadığı halde çok hayati bir alanda, insan sağlığı – hastalığı alanında bir sürü yan etkisi olabilen medikal tedaviyi uygulayabilecek ama bir psikolog kendi öz alanında terapi yapamayacak, yani bir kişi ile oturup mesleğinin teknikleri ışığında konuşamayacak!

Terapi yapmak, daha açık bir anlatımla hasta ile psikoloji bilimindeki bilgiler dahilinde karşılıklı olarak konuşmak medikal tedaviden daha mı risklidir, daha mı tehlikelidir?

Terapide en fazla etkisiz kalınılır, ilaçlar gibi hiçbir yan etkisi de yoktur. Peki ya üzüntüye depresyon, sıkıntıya anksiyete, yaramazlığa hiperaktivite, korkuya fobi deyip kutu kutu psikiyatri ilaçları başlamanın mahzuru yok mudur?

_Psikologlar hekimle birlikte çalışmalı-ymış?

Bunu diyebilmenin tek nedeni, “Alanda tek yetkin meslek olarak kalma kaygısının mesleki etik anlayışın önüne geçmiş olmasıdır”, sanırım başka da bir şey değildir.

Niye birlikte çalışmalılardır?

Daha önce de belirttim:


Okullardaki rehberlik uzmanları, ceza evlerindeki yahut adliyelerdeki, emniyet teşkilatındaki psikologlar hekimlerle birlikte mi çalışıyorlar?

Maaş dışında bir getirisi olmayan yerlerde tek / bağımsız çalışabilirler; bunun herhangi bir mahzuru yoktur ama iş özel sektörde çalışmaya gelince yok; olmaz, olmamalı, öyle mi?

(Not: Özel sektör = Bol para kazanma ihtimali demektir. Malum, "Sağlık İşi = Ticari kazanç" ya birilerine göre!)

Psikolog psikiyatristin teknisyeni midir ki onun dizinin dibinde çalışsın! Bunu kabul etmiyoruz! Şiddetle reddediyoruz! Bize kimse dışarıdan rol biçemez!



_Ama bazı psikologlar ilaç bile yazıyor-muş?

Bazı psikologlar denildiği gibi şayet ilaç yazıyorsa bunun denetim yetkisi -bir kısım kişilerin zannettiği üzere- psikiyatristlerin değildir. İlgili kuruluşlar vardır, hemen harekete geçmeli, bu kişilere gerekli cezayı derhal vermelilerdir. Bunun bedeli psikologların hayati işlevlerinin tartışmaya açılması olmamalıdır.

Birçok psikiyatri da günlük yaşamın en olağan dalgalanmalarına, en insani duygulara bile hastalık teşhisi koyuyor, ilaç başlayabiliyor. Buna bakarak hekimlik yasaklanmalı diyebilirmiyiz?

_Artık muskacı, falcı bile terapi yapıyor. Eeee? Öyleyse psikologlar hekimle çalışmalı?

“Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” sözünü hatırlar mısınız? Ya bu şarlatan ruhlu birkaç kişi gibi birlikte çalışılacak hekim de muskacı tıynetli çıkarsa? O zaman komple hekimliği de yasaklayacak mıyız? Samimi isek bunu yapalım! Bulun muskacılık yapanı, verin cezasını. Yoksa amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek mi?

Bunlar hayati cevaplardı. Şimdi de en az bunlar kadar önemli bazı sorular…

Bugün ruh sağlığı hizmetleri Anadolu’da sadece devlet hastanelerinde bünyesinde sunuluyor. O da dahiliye yahut ortopedi kliniği mantığında; salt hekim tekelinde, büyük oranda ilaç merkezli olarak. Peki insanların tek ihtiyacı anti depresan ilaçlar mıdır? Çok gerekli olan psikolojik danışmanlık ve psikolojik destek hizmetini insanlara kim veriyor?

Kim verecek?

Ne zaman verilecek?

Toplum tamamen ilaç bağımlısı olduktan sonra mı?

Artık gündelik sorunlara, en insani duygulanımlara bile hastalık deniyor, ilaç başlanıyor. İlaç tüketimi almış başını gitmiş; kullanımı ise çocuk yaşlara kadar düşmüş.

Bugün bir psikiyatri kliniğine başvurup da kendilerine ilaç başlanmamış kaç kişi vardır?

Bu çok daha vahim bir sorun değil midir?

Psikiyatriye başvurmuş herkes sırf başvurmuş olması dolayısı ile hastamı sayılmalıdır? Hastalığın kriteri “bir kliniğe başvurmuş olmak” mıdır, bu hangi kitapta yazıyor?

DSM-IV’ temi mesela?

Bu her fırsatta bilince vuran, “Alanda tek yetkin meslek olarak kalma arzusu" nedendir? Sınırlı sayıdaki hekim zaman alan, periyodik bir doğası olan bu ilaç dışı yardım yöntemlerini nasıl verecek? Halihazırda verebiliyorlar mı? Bunun verilemeyişi üç beş şarlatanın verdiği zarardan daha mı azdır?



“Elinde sadece çekici olan her şeyi çivi olarak görür” derler. Ne gariptir ki bu söz bir kez daha doğrulandı. Birileri alandaki sorunları sadece medikal bir gözlükle baktığı için “hasta, hastalık, tedavi” olarak görmeye; karşı çıktıkları psikologlar ise işlevlerini sadece “terapiye” indirgemeye, kendilerini bu minvalde savunmaya devam ediyor. Gerçek sorunlar ve bu sorunların çok elzem olan çözümleri “hasta, hastalık, tedavi, terapi” dar koridoruna sıkıştırılmış, arada kaynayıp gidiyor.

Bir akıl sahibi çıkıp da, “Nasıl kapatırsınız! Biz buralarda adı üzerinde, danışmanlık yapıyoruz” demiyor, diyemiyor.

Toplumun belki yüzde birlik, üçlük, beşlik kesiminin psikiyatrik tedaviye ihtiyacı var. Ama geri kalan yüzde 50 - 60'lık, hatta 80, 90'lık oranının ise belki psikolojik danışmanlığa, desteğe, eğitime ihtiyacı var denilemiyor!

Dediğim gibi, hiç kimse, “Medikal tedaviyi tamam hekim yapsın, zaten yapıyor da; peki halkın psikolojik danışmanlık, psikolojik destek, psikolojik eğitim ihtiyacı ne olacak? Bu ihtiyacı kim, ne zaman, nerede, nasıl karşılayacak” diye sormuyor! Sadece bilgi yüklü hamallara dönüşşmüşüz, sağlıklı düşünce yetimizi niçin, nasıl, ne zamandan beri bu denli kaybetmişiz!

Birilerinin kendilerini anlatmadaki bir başkalarının da anlama husundaki yetersizliklerini görün ve üzerinde kara kara düşünün:

Yıl 2010... Stres, sıkıntı, bunalım çağı... Halen psikolojik yardımı psikoloji eğitim almış kişilerin, yani psikologların sunmasını tartışabiliyoruz! Tuhaf bir akıl tutulması yaşıyoruz nedense. Mesleki kibir ve kişisel hırs gören gözleri adeta kör etmiş.

Olup bitenleri hayretle, ibretle izliyorum. Başkalarının yerine ben utanıyorum. Koskoca bir ülkenin toplum ruh sağlığı birilerinin mesleki narsizimleri ve/veya kişisel menfaat kaygıları uğruna ne acıdır ki feda ediliyor. Ve yine ne acıdır ki bütün bunlar, “Sağlık, hastalık, fayda, yarar” gibi özellikle bir kısım kişilerin diline hiç yakışmayan tertemiz kavramların arkasına sığınılarak yapılıyor. İçimi de en çok bu acıtıyor.

O yüzden de, "Dinime söven bari müslüman olsa!" sözü üzerinde uzun uzun düşünüyorum bu günlerde!


Son Söz: Psikologlara

Bugünkü sabah gazetesinde psikloglarla ilgili bir haber çıktı. Bu haberde genellikle psikologların lehine analizler yapıldığı görülüyor. Anlaşılıyor ki haklı davamızda medya yanımızda. Bu uzun haber - analiz yazısında çok önemli bir nokta ise eleştiriliyor ve deniyor ki:

“Bu mühim haksızlık karşısında görüşlerini almaya çalıştığımız dernek ileri gelenleri ya işlerinin yoğunluğunu öne sürerek ya da öne çıkıp hedef olmama bahanesiyle konuşmaya yanaşmadılar.”

Bu tespitte değinilen tavır çok acı ve düşündürücü. Bu tutum, asrın sorunlarına hitap eden mesleğimizin yıllardır neden bir arpa boyu yol alamadığı sorusuna da çok iyi bir cevap oluyor kanısındayım.

Düşünün:

Dernek ileri gelenlerinin tamamına yakını akademisyen. Yani üniversite hocası… Üniversiteler ise özgürlüğün, öncü olmanın, açıklığın, yol göstericiliğin, mesleki ve etik değerlere bağlılığın sembolüdür. İlkokul yahut lise değildir üniversiteler. Üniversite hocaları da 657’ye tabii birer lise öğretmeni değillerdir. Öyle olduğu içindir ki üniversiteler devlet memurları kanununa değil, ayrı bir yasaya tabidir. Bir ülkede üniversite hocası konuşmayacaksa kim konuşacak! Hele hele de böylesi haklı, bir mesleğin var olma yahut yok olma savaşın verildiği bir ortamda. Koskoca bir ulusal basın kuruluşu ayağına kadar gelmişken üstelik.

Bütün bunları görünce daha iyi anlıyorum ki mesleğimizin geleceği adına asıl tehlike şimdi başlıyor. Asıl tehlike, lehimize oluşan bu konjöktürün hakkıyla değerlendirilemeyeceği, böylece büyük bir fırsatın kaçırılacağı ihtimalinin ufuktan belirmiş olması. Böyle bir ihtimal var ne yazık ki. Hem de çok büyük. Bunu gelişen sürece ve bu süreçte yapılanlara bakınca anlamak hiç de zor değil.

Yasa çıkacak olması demek illaki lehimize çıkacak olması demek değildir. Öyle bir yasa çıkabilir ki bugünü bile mumla arayabiliriz. Bakanlığın sürekli olarak “psikologluğun doğasını dikkate alan” özel bir yasadan değil de “çerçeve yasa” adında ortak bir yasadan söz etmesi de bu tehlikeyi açıkça gösteriyor.

Bu çerçeve yasa ile şimdilik kapıda duran, bir süre sonra da eşikten içeri girecek olan tehlike şunlar:

Sanki psikologlar halihazırda adliyelerde, ceza evlerinde, okullarda, emniyette, orduda hekimle çalışıyormuş gibi özel çalışma alanında illaki bir hekimle çalışmaya zorlanabilir!

Psikologlar; fizyoterpistlik veya biyologluk gibi salt tıbbi yönü olan mesleklerle aynı kategoriye alınabilir!

Böylece psikoloji ve psikolojik yardım; sadece klinik psikolojiden ve klinik yardımdan ibaretmiş gibi kabul edilebilir!

Psikologların spor, adli, eğitim, sosyal, trafik, siyaset gibi alanlarda da topluma hizmet sunabilecek bir özelliğinin olması gerçeği yok sayılabilir!

Sorun ısrarla “terapi” kör düğümüne sıkıştırılabilir, bu mesleğin toplumda daha çok ihtiyaç duyulan koruyucu ve destekleyici psikolojik danışmanlık yönü ve işlevi göz ardı edilebilir!

Böylece "lisans mezunu psikolog terapi yapamaz” vs. denilerek (psikolog = terapiymiş gibi yapılarak) danışmanlık işlevlerine de karşı çıkılabilir!

Psikolojik tedaviyi yani psikoterapiyi klinik psikolog yapabilir. Bu pekala mümkündür. Ancak pratisyen hekime medikal tedavi yetkisi verilirken klinik olmayan psikologların alanda hiç riski olmayan, tamamen bilimsel bilgiye dayanan koruyucu, destekleyici işlevli danışmanlık yetkilerine karşı çıkılması çok yanlış olacaktır.


***

Türkiye Psikiyatri Derneği İstanbul Şube Başkanı aynı yazıda, “Psikologlarla ortak bir fikir ve ağız birliği için” çalışıyoruz diyor. Bugüne değin mesleğimizi yok sayan, işlevini test yapmaya indirgeyen, her fırsatta lise mezunu muamelesi çekerek küçümseyenler şimdi taktik mi değiştirmektedirler?

Yok saymakla yok edemediklerini, tam tersine koskoca bir ulusal kamuoyunun psikologların lehine döndüğünü görünce ortak bir ağız bahanesiyle, “iş birliği yapıyoruz” sözleriyle önümüzü kesmeye mi çalışıyor olamazlar mı?

Merkezler kapatılırken ortak bir ağız ve işbirliği aramayanlar, bu etik dışı tavra mesleki taassuplarını aşarak onurlu bir duruşla karşı çıktıklarını açıkça beyan edemeyenler ibre aleyhlerine dönünce mi bunu akıl ediyorlar?

Bu mesleğimizin lehine değil, son derece aleyhine bir durumdur ve çok dikkatli olunması gerekmektedir.

Dikkatli olacak kişiler kimdir peki?

Basına demeç vermekten bile imtina eden, hedef olmaktan (sanki kurşuna hedef oluyorlarmışçasına) kaçınan kişiler mi?

Ordunun en üst rütbesindekiler kurşuna hedef olmaktan kaçınırsa bir ordu savaş meydanında nasıl başarılı olabilir?

***

Benim özel bir merkezim yok. Sürekli yazmamdaki tek neden kişisel bir kaygımın oluşu değil, sadece mesleğim konusundaki duyarlılığım! Herhangi bir merkezle organik bir bağım ve/veya ileriye yönelik böyle bir planım yahut düşüncem de bulunmuyor. Ayrıca derneğin üyesi de olmadım hiç bir zaman. Kızdığım için…

O yüzden bu çetin süreci yönetecek olan dernek yöneticilerinin yazdıklarımı kale almama ihtimalleri bulunuyor. Ben de kendimce önemli bulduğum, atlanmaması gerektiğini düşündüğüm tespitlerimi bu platformdan siz meslektaşlarımla paylaşıyorum.

Mesleğimizi yok etmek, hiç olmazsa da güdük bırakmak için ileri sürülen bütün argümanların mantıki ve boşa çıkartıcı cevapları bu sitedeki diğer yazılarımda mevcuttur. O yüzden tekrar tekrar değinmek istemiyorum.

Her dava sırf haklı olmakla kazanılamaz. Hazırlanan savunma da çok iyi olmalıdır.

"İşsizlik çok, biz bu yerlerde bir çok kişiye iş veriyorduk... Haksızlık ama... Onlar (hekimler) yapıyor biz niye yapamayalım ki... Kınıyoruz... Yasa yok ki... türü afaki sözlerle, bu tarz merhamet dileyen tutumlarla bu dava lehimize sonuçlanmaz. İçi dolu savunmaların hazırlanması, yöneltilecek sorulara en mantıki cevapların torbada hazır tutulması gerekmektedir.

Gün işbirliği günü.

Ancak bu, biz psikologların en zor yapabildiği şey maalesef.

O halde, "Gün ola harman ola” diyelim ve bekleyelim.

Bekleyelim ki görelim.


***
Konuyla İlgili Olarak Önerilen Site: http://psikolojikdanismamerkezi.com/

***

Psikolog

İzzet GÜLLÜ
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikolojik Danışma Merkezleri ve Yeni Yasa Hazırlama Süreci ( Daha Önceki Yazıların Özeti )" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Psikolojik Danışma Kuramları ÇOK OKUNUYOR Adalet SEVİM
► Psikolojik Danışma Kuramları ÇOK OKUNUYOR Psk.Dnş.Kadir KEMEÇ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Psikolojik Danışma Merkezleri ve Yeni Yasa Hazırlama Süreci ( Daha Önceki Yazıların Özeti )' başlığıyla benzeşen toplam 27 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:37
Top