Bir Çocuğun Yüreğine Dokunmak…
Kırlangıçların göremediğim çırpınışları, duyamadığım yalvarışları, geçmişin derinleşen acısıyla birlikte, aşılması zor pişmanlık tepelerinden belki de en yükseğini yerleştirdi beynimin sağ köşesine..
Hikâye odur ki vaktiyle bir kırlangıç gönül verir yalnız yaşayan bir adama. Siz aşkın gözü kördür deyin ben, şimdilerde aşk kariyer peşindedir diyeyim..
Kırlangıç başlar yalnız adama yalvarmaya. “Beni içeriye/ yanına al.. Can yoldaşı olayım sana..”
Adam şaşkın biraz da umursamaz; “Sen bir kuşsun, ben insan. Nasıl yaşarız beraber?..” der.
Göç vakti gelir. Kırlangıç son bir umutla tıklatır pencereyi. Çok meşgul ve asabi olan adam sadece kaşlarını çatmakla yetinir. Çaresiz uçup gider kuş…
Derler ki; neden sonra pişman olmuştur adam. Nedamet duyar yaptıklarından. Kuşların göç zamanını bekler sabırsızlıkla.. Tüm kuşlar gelir onun kırlangıcı gelmez..
Adam google’la; “Benim kırlangıcım neden dönmedi?..” diye yazar. Aldığı cevap çok hazindir. Kırlangıçların ömrü altı ay!..
Büyür çocuklarımız ve biz onların nasıl da kırlangıçlar gibi bize yalvardığını fark etmeyiz bile çoğu kez..
Öyle meşgulüzdür ki modern zamanın bize biçtiği sentetik uğraşılarla.. Ya zamanımız çok azdır yahut çocuğumuzun arzusu/ bizden istediği şey fazlasıyla çocukçadır.. Biraz oynamak istediğinde, “Hadi odanda oyna!.. Birazdan geliyorum..” der ve unuturuz. Gittiğimizde ayıcığına sarılıp çoktan uykunun kollarına teslim olmuştur yavrucak..
Ben yavrucak diyeyim siz minik kırlangıç…
Kimi zaman kocaman açıp gözlerini, anlatırken bize hikayelerini, kafamız o kadar doludur ki.. Boş gözlerle bakıp, duymayız ne söylediğini..
Sonra biz hiç fark etmeden büyür kırlangıcımız.. Her altı ayda bir başka insan olur.. Her gün biraz daha yabancılaşırız yavrumuza..
Gün gelip de tüm işlerimiz bitince derin bir hüzün çöker içimize ve nerede benim haylaz kırlangıcım deriz. Sarılmak isteriz sımsıkı.. Artık ne boyumuz yetişir boyuna, ne kollarımız uzanır saçlarına..
İçerisindeki kırlangıçları öldürüp durduğumuz çocuğumuz da artık bir kırlangıç katili olmuştur ve onunda asla ertelenmez işleri vardır…
Durmalı insan.. Bakmalı hayatına kaç kırlangıç uçuyor bir daha dönmemek üzere.. Kaç kırlangıcın kanadını kırıyoruz ertelenmez işlerimiz uğruna..
Yaşamın bize uygun gördüğü kalıpların dışına çıkmalıyız, kırlangıçlar sıcak iklimlere göç etmeden önce..
Önceliklerimizi kendimiz belirlemeliyiz. Birilerinin bize kariyerin, zenginliğin, markanın, imajın en önemli olduğunu vurguladığı şu talihsiz zamanda, gözden kaçırmamalıyız uzakların yolcusu güzellikleri..
Bazen zaman en derin acıları bırakır içimize. En büyük hatadır artık geri getirilemez geçmiş..
İçimizi yakan, gözlerimizi ıslatan anılara dönüşmeden çocuklarımız onlara dokunun.. Masallarına ortak olun.. Savaşın yel değirmenleriyle/ ağzından ateşler fışkıran ejderhalarla.. Işıltılı bir kara balık kayıp gitsin avucunuzdan nehrin serin sularına.. Ve hep iyiler kazansın; gökten üç elma düşmeden önce…
****************************************
Yüzleri aydınlık, gözleri ışıl ışıl.. Kimisinin saçları düz kimisi kıvırcık..
İsimleri, renkleri, saçları, gözleri, konuşmaları, sınıfları, sıraları farklı belki ama hepsinin yüreği aynı; sıcacık.. Aydınlık..
Kararan bahtımızı ağartıyor gülüşleri..
Konuşunca onlar; bir kuş cıvıltısı kaplıyor her tarafı.. Çocuklar değil, melekler uçuşuyor sanki koridorlarda bütün teneffüslerde..
Çocuklar..
Dokundukları her şeye ve her yere aydınlıklarından bir parça düşüren içimizin gülen yüzleri..
O kadar saf ve temizler ki berrak bir su gibi.. Sevgileri karşılıksız ve katışıksız.. öfkeleri, dargınlıkları saman alevi gibi bir anlık..
Oyun oynarken kirlense de beyaz gömleklerinin yakaları; hayatın kiri bulaşmıyor kalplerine.. İçimizdeki en temiz yüreklerin sahipleri..
Somurttuklarında kara bulutlar iniyor sanki yeryüzüne.. Onlar küsünce dünya da küsüyor sanki güneşe, aya..
Ufacık bir tebessümleri yetiyor yeryüzünün en büyük servetini, saadetini feda etmeye..
Çocuklar ağlamasın diye düştük yollara.. Çocuklara yeni bir şeyler öğretmek için değil, onlarla birlikte damıtarak sevgiyi, çoğaltarak dostluğu, kardeşliği yüreğimizde hayatı anlamlı yapabilmek için uzattık ellerimizi..
Onlardan öğreneceğimiz ne çok şey var bir bilseniz..
Biz büyükler kasılıp dururken hayat karşısında, onlar damarlarında devinip duruyor yaşamın..
Fareli köyün kavalcısı olmak değil niyetimiz. En büyük meziyetimiz çocuklara yakın durmak..
Keşke bir an için bile mümkün olsa;
Meleklere dokunur gibi..
Çocukların yüreğine dokunmak…
Hikâye odur ki vaktiyle bir kırlangıç gönül verir yalnız yaşayan bir adama. Siz aşkın gözü kördür deyin ben, şimdilerde aşk kariyer peşindedir diyeyim..
Kırlangıç başlar yalnız adama yalvarmaya. “Beni içeriye/ yanına al.. Can yoldaşı olayım sana..”
Adam şaşkın biraz da umursamaz; “Sen bir kuşsun, ben insan. Nasıl yaşarız beraber?..” der.
Göç vakti gelir. Kırlangıç son bir umutla tıklatır pencereyi. Çok meşgul ve asabi olan adam sadece kaşlarını çatmakla yetinir. Çaresiz uçup gider kuş…
Derler ki; neden sonra pişman olmuştur adam. Nedamet duyar yaptıklarından. Kuşların göç zamanını bekler sabırsızlıkla.. Tüm kuşlar gelir onun kırlangıcı gelmez..
Adam google’la; “Benim kırlangıcım neden dönmedi?..” diye yazar. Aldığı cevap çok hazindir. Kırlangıçların ömrü altı ay!..
Büyür çocuklarımız ve biz onların nasıl da kırlangıçlar gibi bize yalvardığını fark etmeyiz bile çoğu kez..
Öyle meşgulüzdür ki modern zamanın bize biçtiği sentetik uğraşılarla.. Ya zamanımız çok azdır yahut çocuğumuzun arzusu/ bizden istediği şey fazlasıyla çocukçadır.. Biraz oynamak istediğinde, “Hadi odanda oyna!.. Birazdan geliyorum..” der ve unuturuz. Gittiğimizde ayıcığına sarılıp çoktan uykunun kollarına teslim olmuştur yavrucak..
Ben yavrucak diyeyim siz minik kırlangıç…
Kimi zaman kocaman açıp gözlerini, anlatırken bize hikayelerini, kafamız o kadar doludur ki.. Boş gözlerle bakıp, duymayız ne söylediğini..
Sonra biz hiç fark etmeden büyür kırlangıcımız.. Her altı ayda bir başka insan olur.. Her gün biraz daha yabancılaşırız yavrumuza..
Gün gelip de tüm işlerimiz bitince derin bir hüzün çöker içimize ve nerede benim haylaz kırlangıcım deriz. Sarılmak isteriz sımsıkı.. Artık ne boyumuz yetişir boyuna, ne kollarımız uzanır saçlarına..
İçerisindeki kırlangıçları öldürüp durduğumuz çocuğumuz da artık bir kırlangıç katili olmuştur ve onunda asla ertelenmez işleri vardır…
Durmalı insan.. Bakmalı hayatına kaç kırlangıç uçuyor bir daha dönmemek üzere.. Kaç kırlangıcın kanadını kırıyoruz ertelenmez işlerimiz uğruna..
Yaşamın bize uygun gördüğü kalıpların dışına çıkmalıyız, kırlangıçlar sıcak iklimlere göç etmeden önce..
Önceliklerimizi kendimiz belirlemeliyiz. Birilerinin bize kariyerin, zenginliğin, markanın, imajın en önemli olduğunu vurguladığı şu talihsiz zamanda, gözden kaçırmamalıyız uzakların yolcusu güzellikleri..
Bazen zaman en derin acıları bırakır içimize. En büyük hatadır artık geri getirilemez geçmiş..
İçimizi yakan, gözlerimizi ıslatan anılara dönüşmeden çocuklarımız onlara dokunun.. Masallarına ortak olun.. Savaşın yel değirmenleriyle/ ağzından ateşler fışkıran ejderhalarla.. Işıltılı bir kara balık kayıp gitsin avucunuzdan nehrin serin sularına.. Ve hep iyiler kazansın; gökten üç elma düşmeden önce…
****************************************
Yüzleri aydınlık, gözleri ışıl ışıl.. Kimisinin saçları düz kimisi kıvırcık..
İsimleri, renkleri, saçları, gözleri, konuşmaları, sınıfları, sıraları farklı belki ama hepsinin yüreği aynı; sıcacık.. Aydınlık..
Kararan bahtımızı ağartıyor gülüşleri..
Konuşunca onlar; bir kuş cıvıltısı kaplıyor her tarafı.. Çocuklar değil, melekler uçuşuyor sanki koridorlarda bütün teneffüslerde..
Çocuklar..
Dokundukları her şeye ve her yere aydınlıklarından bir parça düşüren içimizin gülen yüzleri..
O kadar saf ve temizler ki berrak bir su gibi.. Sevgileri karşılıksız ve katışıksız.. öfkeleri, dargınlıkları saman alevi gibi bir anlık..
Oyun oynarken kirlense de beyaz gömleklerinin yakaları; hayatın kiri bulaşmıyor kalplerine.. İçimizdeki en temiz yüreklerin sahipleri..
Somurttuklarında kara bulutlar iniyor sanki yeryüzüne.. Onlar küsünce dünya da küsüyor sanki güneşe, aya..
Ufacık bir tebessümleri yetiyor yeryüzünün en büyük servetini, saadetini feda etmeye..
Çocuklar ağlamasın diye düştük yollara.. Çocuklara yeni bir şeyler öğretmek için değil, onlarla birlikte damıtarak sevgiyi, çoğaltarak dostluğu, kardeşliği yüreğimizde hayatı anlamlı yapabilmek için uzattık ellerimizi..
Onlardan öğreneceğimiz ne çok şey var bir bilseniz..
Biz büyükler kasılıp dururken hayat karşısında, onlar damarlarında devinip duruyor yaşamın..
Fareli köyün kavalcısı olmak değil niyetimiz. En büyük meziyetimiz çocuklara yakın durmak..
Keşke bir an için bile mümkün olsa;
Meleklere dokunur gibi..
Çocukların yüreğine dokunmak…
35 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.